İstanbul Miras Avukatı: Miras Hukuku Kapsamında Detaylı Rehber

İstanbul miras avukatı ile çalışmak, miras sürecini daha az stresli hale getirir.

İstanbul miras avukatı, miras hukuku alanında uzmanlaşmış ve özellikle İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde ortaya çıkan miras hukuku meselelerine çözüm üreten hukuk profesyonelidir. Miras hukuku, bir kişinin vefatı halinde mal varlığının yasal mirasçılarına veya ölüme bağlı tasarrufla (örneğin vasiyetnameyle) atanmış mirasçılarına geçişini düzenleyen hukuk dalıdır .

Bu kapsamda terekenin (miras bırakanın bıraktığı malvarlığının) tespiti, mirasçılık belgesinin alınması, miras paylarının hesaplanması ve mirasın paylaşımı gibi konular miras hukukunun temel unsurlarını oluşturur. Türkiye’nin en kalabalık şehri olan İstanbul’da, yüksek gayrimenkul değerleri ve yoğun nüfus nedeniyle miras uyuşmazlıkları oldukça sık görülmektedir. İstanbul’da uzman bir miras hukuku avukatından destek almak, hem karmaşık miras davalarının etkin yönetimi hem de miras sürecinin hızlandırılması açısından büyük önem taşır.

İstanbul miras avukatı, miras hukuku alanında destek alarak miras süreçlerinizi kolaylaştırabilir. İstanbul miras avukatı ile çalışmak, hem süreçlerin hızlanmasını sağlar hem de hak kayıplarını önler.

Bir İstanbul miras avukatı ile anlaşmak, müvekkillerine geniş bir yelpazede hizmet sunmaktadır. İstanbul miras avukatı, karmaşık miras meselelerinde uzmanlık sağlar.

Kapsamlı ve SEO uyumlu bu rehber makalede İstanbul miras avukatının rolü ve miras hukukunun tüm yönleri detaylı biçimde ele alınacaktır. Makalede, Türk hukukunda miras hakkının yasal dayanaklarından başlayarak yasal ve atanmış mirasçılar, vasiyetname ve miras sözleşmeleri, saklı pay ve tenkis davaları, mirasın reddi, mirasın paylaşımı (taksimi) ve sıkça karşılaşılan miras davaları gibi pek çok konu başlığı altında ayrıntılı bilgiler sunulmaktadır. Ayrıca İstanbul miras hukuku pratiğine özgü hususlar ve miras avukatı tutmanın faydaları üzerinde durulacaktır.

Makalenin sonunda ise, miras hukuku alanında en çok merak edilen sorulara verilen cevapları bulabileceğiniz Sıkça Sorulan Sorular bölümü yer almaktadır. Bu rehber, hem miras hukuku konusunda akademik düzeyde kapsamlı bilgi edinmek isteyen okuyuculara hem de arama motorlarında “İstanbul miras avukatı” anahtar kelimesiyle arama yapan kullanıcılara yol gösterecek şekilde, Google’ın kalite standartlarına uygun olarak hazırlanmıştır.

Türk Hukukunda Miras Hakkının Yasal Dayanakları

Miras hakkı, Türk hukuk düzeninde hem anayasal düzeyde koruma altına alınmış temel bir hak hem de ayrıntılı kanuni düzenlemelere konu olmuş kapsamlı bir alandır. T.C. Anayasası’nın 35. maddesi, mülkiyet hakkını düzenlerken miras hakkını da açıkça güvence altına almaktadır. Anayasa m.35’in ilk fıkrası “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” hükmünü amirdir .

Bu hüküm uyarınca miras, mülkiyet hakkının özel bir devam biçimi olarak anayasal korumaya sahiptir. Nitekim Anayasa’nın hazırlık çalışmalarında da miras hakkının, mülkiyet hakkının devamını ve özel bir şeklini oluşturduğu, bu iki hakkın birlikte ve aynı derecede temel haklar olarak güvence altına alındığı vurgulanmıştır . Dolayısıyla bir kimsenin vefatıyla birlikte mirasçılarına malvarlığının geçmesi, sadece kanundan doğan bir hak değil, aynı zamanda anayasal temeli olan bir haktır.

Miras hukukunun alt mevzuat temelini ise 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu (TMK) oluşturmaktadır. Türk Medenî Kanunu’nun Üçüncü Kitabı, miras hukukuna ayrılmıştır ve TMK m.495 – m.682 hükümleri arasında mirasçılık, mirasın geçişi, mirasçılar arasındaki ilişkiler, mirasın paylaşılması, ölüme bağlı tasarruflar (vasiyetname, miras sözleşmesi vb.) ile miras davalarına ilişkin hükümler yer almaktadır .

1926 yılında kabul edilen eski Medenî Kanun’dan gelen miras hukuku hükümleri, 1967, 1973 ve 1990 yıllarında kısmen değişikliğe uğramış; en son 2002 yılında yürürlüğe giren 4721 sayılı yeni Türk Medenî Kanunu ile güncel halini almıştır . Bu kanun çerçevesinde, kimlerin yasal mirasçı olduğu, miras paylarının ne şekilde belirleneceği, saklı pay oranları, mirasın reddi, mirastan çıkarma, vasiyetnamenin şekil ve geçerlilik şartları gibi pek çok konu ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Türk hukukunda miras alanını ilgilendiren bir diğer önemli mevzuat, 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun (MÖHUK)’tur. Miras bırakanın yabancı unsurlu olması (örneğin yabancı uyruklu mirasbırakan veya mirasçılar bulunması, yahut miras bırakanın malvarlığının farklı ülkelerde olması gibi durumlar) halinde hangi ülke hukukunun uygulanacağını MÖHUK belirlemektedir. MÖHUK m.20 hükmüne göre “Miras ölenin millî hukukuna tâbidir. Türkiye’de bulunan taşınmazlar hakkında Türk hukuku uygulanır.” denilmektedir .

Yani bir yabancı ülke vatandaşı Türkiye’de vefat ederse, genel kural olarak terekenin mirasçılara geçişinde kendi milli hukuku uygulanır; ancak Türkiye’de bulunan taşınmaz mallar söz konusuysa, bunların intikali hakkında Türk hukuku kuralları uygulanacaktır . Bu hüküm ayrıca, mirasın açılması, mirasın iktisabı (edinilmesi) ve mirasın paylaşılması konularında terekenin bulunduğu ülke hukukunun uygulanacağını belirtmektedir . Örneğin İstanbul’da taşınmazı bulunan bir yabancının ölümü halinde, o taşınmazın miras yoluyla geçişi Türk hukukuna göre yapılacaktır. Bu tür uluslararası unsurlu miras meselelerinde, hem Türk hukukunu hem de ilgili yabancı ülke hukukunu bilen uzman bir miras avukatı ile çalışmak son derece önemlidir.

İstanbul miras avukatı, mirasçılık belgesi alımında da yardımcı olur.

Son olarak, miras hakkının uluslararası düzeyde de bir insan hakkı olarak kabul edildiğini belirtmek gerekir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatlarına göre miras hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne Ek 1 No’lu Protokol kapsamındaki mülkiyet hakkının bir parçası olarak değerlendirilmiştir . AİHM, özellikle evlilik dışı çocukların miras haklarının evlilik içi çocuklara kıyasla kısıtlanmasını ayrımcılık yasağına aykırı bulmuş ve bu tür ayrımcı mevzuatın mülkiyet ve aile hayatına saygı haklarını ihlal ettiğine karar vermiştir (örneğin Marckx/Belçika, 1979 kararı) .

Bu kararlar ışığında Türk hukuku da zaman içinde evlilik dışı çocukların mirasçılık haklarını güçlendirmiş, 1980’lerden önce mevcut olan ayrımcı hükümleri ortadan kaldırmıştır. Anayasa Mahkemesi de çeşitli kararlarında miras hakkının özüne dokunacak düzenlemelerin, ancak kamu yararı gereği bile yapılsa, miras hakkının çekirdeğini ihlal edeceğini vurgulamıştır . Özetle, hem ulusal hem uluslararası hukukta miras hakkı güçlü bir koruma altındadır ve bu hakka yönelik sınırlamalar sıkı ölçütlere tabidir.

İstanbul miras avukatı, miras paylaşımı süreçlerinde de rehberlik yapar.

İstanbul Miras Avukatı Kimdir ve Ne İş Yapar?

İstanbul miras avukatı, miras hukuku davalarında temsil yeteneği ile dikkat çeker.

İstanbul miras avukatı, mirasın reddi durumlarında da danışmanlık sağlar.

Miras avukatı, miras hukuku alanında uzmanlaşmış, ölen kişinin malvarlığının intikali ve mirasçılar arasındaki uyuşmazlıkların çözümü konularında tecrübeli avukata verilen isimdir. İstanbul miras avukatı ise bu uzmanlığı özellikle İstanbul ili ve çevresindeki miras uyuşmazlıklarında uygulayan, yerel prosedürlere ve bölgedeki mahkeme uygulamalarına hâkim avukatı ifade eder. İstanbul, Türkiye’nin en büyük metropolü olarak son derece çeşitli ve karmaşık miras meselelerine sahne olabilmektedir.

Yüksek sayıda gayrimenkul, işyeri ve şirketin bulunduğu şehirde, miras davaları kimi zaman çok büyük malvarlıklarını ve çok paydaşlı hisseleri konu alır. Bu nedenle İstanbul’da miras hukuku alanında çalışan bir avukatın, sadece medeni hukuk bilgisinin sağlam olması yetmez; aynı zamanda İstanbul’daki Sulh Hukuk Mahkemeleri ve Asliye Hukuk Mahkemeleri uygulamalarını, tapu daireleri ve noterlik işlemlerini de çok iyi bilmesi gerekir.

İstanbul miras avukatı, miras dava süreçlerini hızlandırmada büyük rol oynar.

Bir İstanbul miras avukatı, terekenin korunması için gerekli işlemleri yapar.

Bir İstanbul miras avukatı, aşağıdaki hizmet ve görevleri üstlenir:

  • Danışmanlık ve Miras Planlaması: Miras hukukunda avukat, müvekkillerine vefatlarından önce miras planlaması yapma konusunda danışmanlık verir. Bu kapsamda vasiyetname hazırlanması, miras sözleşmesi düzenlenmesi veya mirastan feragat sözleşmeleri yapılması gibi işlemleri hukuka uygun şekilde gerçekleştirir. Örneğin, aile içi dengeleri gözeterek bir vasiyetnamenin hazırlanması, hangi malın kime bırakılacağının belirlenmesi konularında müvekkile yol gösterir. İstanbul gibi büyük bir şehirde malvarlıkları çok çeşitli olabildiğinden (gayrimenkuller, banka hesapları, şirket hisseleri, sanat eserleri vb.), bu varlıkların vefat sonrası akıbetinin planlanması profesyonel danışmanlık gerektirir.
  • Mirasçılık Belgesi (Veraset İlamı) Temini: Miras bırakanın ölümüyle birlikte mirasçıların haklarını ispat edebilmesi için mirasçılık belgesi (veraset ilamı) alınması gerekir. İstanbul miras avukatı, müvekkili adına sulh hukuk mahkemesine başvurarak veya noterde gerekli işlemleri yaparak mirasçılık belgesini çıkartır. 2011 yılında yapılan yasal değişiklikle noterler de (belirli şartlarla) mirasçılık belgesi verebilme yetkisine sahip olmuştur . Avukat, veraset ilamının hızlı alınabilmesi için gerekli belge ve bilgileri toplar; mirasçıların nüfus kayıt örnekleri, ölüm belgesi gibi evrakları temin ederek başvuruyu gerçekleştirir. Özellikle İstanbul’da noterlere yapılan mirasçılık belgesi başvurularının yoğunluğu düşünüldüğünde, avukat desteği işlemlerin hatasız ve süratle yapılmasına yardımcı olur.
  • Tereke Tespiti ve Korunması: Miras bırakanın ölümünden sonra, geride kalan malvarlığının (terekenin) tespit edilmesi önemli bir ilk adımdır. Miras avukatı, murisin (miras bırakanın) banka hesapları, taşınmaz kayıtları, araçları, menkul değerleri gibi tüm malvarlığını araştırır. Gerektiğinde tapu müdürlüklerine, bankalara, ilgili kurumlara yazılar yazarak terekeyi oluşturan unsurları ortaya çıkarır. Eğer terekenin borca batık olma ihtimali varsa, müvekkiline mirası reddetme opsiyonunu hatırlatır (aşağıda mirasın reddi başlığında ele alınacaktır). Ayrıca terekenin korunması için mahkemeden ihtiyati tedbirler talep edebilir. Örneğin mirasçı olmayan üçüncü kişilerin mal kaçırmasını önlemek adına taşınmazlar üzerine tedbir konulması gibi işlemleri yapar.
  • Miras Paylaşımı ve Ortaklığın Giderilmesi: Birden fazla mirasçı varsa, miras bırakanın malvarlığı üzerinde miras ortaklığı meydana gelir (TMK m.640). Miras avukatı, mirasçıların anlaşarak paylaşım yapmaları durumunda resmi sözleşmelerin (miras taksim sözleşmesi gibi) hazırlanmasını sağlar. Anlaşma sağlanamazsa, ortaklığın giderilmesi davası (izale-i şüyu) açarak mahkeme kanalıyla paylaşımı gerçekleştirir. İstanbul’da özellikle değerli gayrimenkuller söz konusu olduğunda mirasçılar arasında anlaşmazlık çıkması sık rastlanan bir durumdur. Bu halde avukat, ilgili taşınmazın satışını isteyip bedelin mirasçılar arasında paylaştırılmasını veya bir mirasçının payına özgülenmesini (örneğin evin bir mirasçıda kalıp diğerlerine bedel ödenmesi) talep edebilir . Miras hukuku avukatı, müvekkilinin hak ettiği miras payını en avantajlı şekilde alabilmesi için süreç boyunca strateji geliştirir.
  • Miras Davalarında Temsil: Miras hukuku kapsamındaki uyuşmazlıklar genellikle davaya dönüşmektedir. Miras avukatı, müvekkilleri adına çeşitli miras davaları açar veya onlara karşı açılan davalarda savunma yapar. Örnek vermek gerekirse; saklı payı zedelenen mirasçı için tenkis davası açabilir, mirastan mal kaçırma durumlarında (muris muvazaası) tapu iptal ve tescil davası yoluyla hakkını arar, usulsüz düzenlenmiş bir vasiyetname varsa vasiyetnamenin iptali davası açabilir. Aşağıda bu dava türleri ayrıntılı incelenecektir. İstanbul miras avukatının, Yargıtay içtihatlarına ve güncel mevzuata hakimiyeti, bu davaların başarıyla yürütülmesinde kilit rol oynar.
  • Resmî İşlemlerin Takibi: Mirasın intikali için gerekli idari işlemler de söz konusudur. Örneğin tapu tescil işlemleri, bankadaki hesapların mirasçılara devri, veraset ve intikal vergisi beyannamesinin verilmesi gibi konularda avukat, müvekkili adına işlemleri takip eder. İstanbul’da çok sayıda tapu müdürlüğü ve vergi dairesi bulunduğundan, bu kurumlarla etkin iletişim kurmak ve doğru belgelerle başvuru yapmak zaman kazandırır. Veraset ve İntikal Vergisi konusunda da avukatlar müvekkillerini bilgilendirir; mirasçıların, mirasın değeri üzerinden kanunen ödemeleri gereken vergiyi süresi içinde beyan edip ödemelerini sağlar.

Resmî ve akademik bir dille ifade etmek gerekirse, İstanbul miras avukatı, mirasın açılmasından paylaşımın tamamlanmasına kadar geçen süreçte hem danışman hem temsilci hem de uygulayıcı rolü üstlenen bir hukuk uzmanıdır. Miras hukukunun hem teknik yönlerine (mevzuat, içtihat, usul işlemleri) hem de insani yönüne (aile içi ilişkiler, duygusal hassasiyetler) vakıf olarak müvekkillerinin menfaatlerini korur. Özellikle İstanbul gibi karmaşık vakaların yaşandığı bir bölgede, uzman bir miras avukatıyla çalışmak, ileride telafisi güç hak kayıplarını önleyecek ve miras sürecini hukuka uygun, adil bir biçimde neticelendirecektir.

Yasal ve İradi Mirasçılar: Kimler Mirasçı Olabilir?

Miras bırakanın vefatıyla birlikte, kanunen belirlenmiş kişiler mirasçı sıfatını kazanırlar. Mirasçılar yasal mirasçılar ve iradi (atanmış) mirasçılar olmak üzere iki gruba ayrılır. Yasal mirasçılar, kanun gereği miras bırakanın kan hısımları ve sağ kalan eş gibi kişilerdir. İradi mirasçılar ise miras bırakan tarafından bir ölüme bağlı tasarrufla (vasiyetname veya miras sözleşmesi yoluyla) mirasa atanmış kimselerdir. Türk Medenî Kanunu, yasal mirasçıları miras bırakanın soybağına (hısımlık derecelerine) göre zümre sistemine tabi tutmuştur. Aşağıda önce yasal mirasçıların zümre sistemine göre dağılımı ve miras payları ele alınacak, ardından iradi mirasçılık kavramı açıklanacaktır.

Yasal Mirasçılar ve Zümre Sistemi

Yasal mirasçılar, miras bırakanın kan bağıyla bağlı olduğu akrabaları ve sağ kalan eşidir. Türk Medenî Kanunu’na göre mirasçılar üç zümreye ayrılır:

Birinci Zümre: Altsoy (Çocuklar ve Torunlar)

Birinci zümre, miras bırakanın altsoyudur. Miras bırakanın çocukları, birinci derecede ve eşit paylı yasal mirasçılardır (TMK m.495). Miras bırakanın evlilik içinde doğan, evlilik dışında tanınmış veya babalığı hükmen belirlenmiş tüm çocukları bu kapsamdadır. Çocukların her biri mirastan eşit pay alır. Eğer miras bırakanın vefatından önce ölmüş bir çocuğu varsa, onun yerine kendi altsoyu (miras bırakanın torunları) halefiyet yoluyla geçer ve aralarında eşit şekilde, babalarına/annelerine düşen payı paylaşırlar.

Örneğin miras bırakanın iki çocuğundan biri kendisinden önce vefat etmişse ve bu vefat edenin de iki çocuğu (miras bırakanın torunları) varsa, sağ kalan çocuk terekenin yarısını alırken, ölen çocuğun iki evladı kalan yarıyı kendi aralarında yarı yarıya bölüşürler. Türk hukukunda evlilik içi ile evlilik dışı çocuklar arasında mirasçılık bakımından fark yoktur; hepsi yasal mirasçı olarak eşit haklara sahiptir. Evlat edinilmiş çocuklar da öz çocuklar gibi birinci zümre mirasçılarıdır.

Sağ kalan eş, birinci zümre mirasçılar ile birlikte mirasçı olursa, mirasın 1/4’ü eşe, kalan 3/4’ü bütün çocuklar arasında eşit paylaştırılır . Örneğin miras bırakanın eşi ve iki çocuğu varsa, mirasın 1/4’ü eşe, kalan 3/4’ü iki çocuk arasında yarı yarıya (her biri için mirasın 3/8’i) olacak şekilde paylaştırılır. Bu oranlar TMK m.499’da açıkça düzenlenmiştir. Eşin miras payı, birlikte mirasçı olduğu zümreye göre değiştiğinden, aşağıda ayrıca ele alınacaktır.

İkinci Zümre: Anne ve Baba (Ana- Baba) ve Kardeşler

Miras bırakanın altsoyu yoksa, miras ikinci zümreye yani anne ve baba tarafına geçer. İkinci zümre mirasçılar, miras bırakanın annesi ve babası ile onların altsoyudur (TMK m.496). Miras bırakanın annesi ve babası sağ ise, her biri mirasın yarısını alır. Anne veya babadan biri miras bırakandan önce ölmüşse, ölenin payı kendi altsoyu tarafından eşit olarak paylaşılır. Bu altsoy, miras bırakanın kardeşleridir. Örneğin miras bırakanın babası kendisinden önce vefat ettiyse, babanın alacağı pay (mirasın yarısı) miras bırakanın kardeşleri arasında bölüşülür. Kardeşler eşit pay alır; kardeşlerden biri de önce ölmüşse onun çocukları (yeğenler) halefiyet yoluyla yerine geçer.

Eğer miras bırakanın anne veya baba tarafında hiç mirasçı yoksa (örneğin anne hayatta değil ve annenin başka altsoyu da yok), diğer taraf (baba tarafı) tek başına mirasçı olur. İkinci zümrede miras paylaşımı anne ve baba tarafı arasında yarı yarıya yapılır; her iki tarafta da mirasçıların kendi iç paylaşımları eşitlik ilkesine tabidir.

Sağ kalan eş, ikinci zümre ile birlikte mirasçı olduğunda, mirasın 1/2’si eşe, kalan 1/2’si anne ve baba tarafına gider . Örneğin miras bırakanın eşi ve anne-babası sağ ise, mirasın yarısı eşe, kalan yarısı anne ve baba arasında eşit (her birine 1/4) olacaktır. Eğer anne veya babadan biri yoksa, onun payına düşen kısım kardeşlere veya yeğenlere yukarıda anlatılan şekilde intikal eder.

Üçüncü Zümre: Büyükbaba ve Büyükanne (Büyük Ascendants)

Miras bırakanın ne altsoyu (çocukları, torunları) ne de anne-baba ve kardeş gibi ikinci zümre mirasçıları yoksa, miras üçüncü zümreye kalır (TMK m.497). Üçüncü zümre, miras bırakanın büyükanneleri ve büyükbabaları ile onların altsoyundan oluşur. Bu zümrede miras iki tarafa ayrılır: Anne tarafı ve baba tarafı. Mirasın yarısı anne tarafından gelen büyükbaba ve büyükanneye, yarısı baba tarafından gelen büyükbaba ve büyükanneye gider.

Her bir tarafta büyükbaba ve büyükanne sağ ise payları eşittir (tarımında 1/2’sini büyükbaba, 1/2’sini büyükanne alır). Eğer büyükbabalardan veya büyükannelerden biri ölmüş ise, onun payı kendi altsoyuna geçer (amcalar, halalar, teyzeler, dayılar bu altsoyu oluşturur). Bu kişiler de eşit paylı mirasçılardır ve kendi altsoyları da halefiyet ile yerine geçer.

Üçüncü zümre mirasçıları oldukça geniş bir akraba grubunu kapsayabilir. Uygulamada miras bırakanın bu kadar uzak akrabası nadiren aranır; eğer hiç mirasçı bulunamazsa miras Devlet’e kalır (buna aşağıda değinilecektir). Ancak kanun sistemi olarak üçüncü zümre mevcuttur ve fiilen de örneğin hiç çocuğu olmayan, anne babası da vefat etmiş, kardeşi bulunmayan bir kişinin mirası, sağ kalan eşinin dışında amca, hala, teyze veya kuzenlerine kadar gidebilir. Bu nedenle İstanbul gibi büyük şehirlerde bazen çok uzak akrabaların, yüksek değerli terekelere mirasçı olduğu davalar görülebilmektedir.

Sağ kalan eş, üçüncü zümre ile birlikte mirasçı olursa, mirasın 3/4’ü eşe, kalan 1/4’ü üçüncü zümredeki mirasçılara gider . Örneğin miras bırakanın eşi ve hayatta sadece bir teyzesinin bulunduğu durumda, mirasın %75’i eşe, %25’i teyzeye kalacaktır. Eğer miras bırakanın hiç kan hısımlığı mirasçısı yoksa (hiçbir zümreden mirasçı yoksa), bu durumda sağ kalan eş tek başına mirasın tamamını alır (TMK m.499/4).

Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı

Sağ kalan eş, yukarıda her zümre için belirtildiği gibi, diğer mirasçılarla birlikte mirasçı olabilir ve kendi özel oranları vardır. Eşin yasal mirasçılığı, kan hısımlarından farklı bir statüdedir: Eş her durumda mirasçıdır (evlilik bağı mevcut olmak kaydıyla) fakat miras payı, birlikte bulunduğu zümreye göre değişir (1. zümreyle 1/4; 2. zümreyle 1/2; 3. zümreyle 3/4).

Eğer miras bırakanın hiç kanuni mirasçısı yoksa, sağ kalan eş tek başına mirasın tamamını alır (TMK m.499/3). Eşin mirasçılığı konusunda dikkat edilmesi gereken husus, miras bırakan ile ölüm anında yasal evlilik bağı bulunması gereğidir. Boşanmış eş mirasçı olamaz. Ancak boşanma davası devam ederken eş ölürse ve kusur ölen eşte değilse, sağ kalan eş mirasçılık hakkını kaybedebilir (TMK m.181). Bunlar özel durumlardır; genel olarak evlilik bağı resmi olarak sürdüğü müddetçe eş miras hakkına sahiptir.

Evlatlık da kanunen miras bırakanın altsoyundan sayılır ve öz çocuklar gibi mirasçıdır (TMK m.498). Evlat edinenin mirasçısı olur ancak evlatlığın kendi biyolojik ailesine mirasçılığı devam eder (yani evlatlık alınan çocuk, hem gerçek ana-babasının hem evlat edinenin mirasçısı olabilir; ama evlat edinen, evlatlığın mirasçısı olamaz). Bu durum miras paylarında karışıklık yaratabileceğinden, İstanbul miras avukatları uygulamada evlatlık statüsünü ve ilgili nüfus kayıtlarını titizlikle incelerler.

Son olarak, Devlet de bir nevi “kanuni mirasçı” olarak sayılabilir. Eğer miras bırakanın hiç mirasçısı yoksa (yukarıdaki tüm zümrelerde kimse bulunamazsa veya herkes mirası reddetmişse), tereke hazineye (Devlet’e) geçer (TMK m.501). Mirasın Devlet’e geçmesi, bir mirasçısız tereke durumudur ve Anayasa’nın 35. maddesine göre de Devlet’in miras hakkının bir sonucu sayılır . Bu durum nadir görülse de pratikte özellikle kimsesiz kişilerin mirasları bu şekilde intikal edebilir.

İradi (Atanmış) Mirasçılar ve Ölüme Bağlı Tasarruflar

İradi mirasçılar, miras bırakanın kendi iradesiyle belirlediği ve bir ölüme bağlı tasarruf yoluyla mirasçı kıldığı kişilerdir. Ölüme bağlı tasarruflar iki şekilde olur: Vasiyetname ve miras sözleşmesi. Miras bırakan, kanunda öngörülen şekil şartlarına uygun olarak bir vasiyetname düzenleyerek yasal mirasçıları dışında kişileri mirasçı atayabilir ya da belirli mal bırakma (lehine vasiyet) yapabilir. Örneğin hiç çocuğu olmayan bir kişi, bir vakfı veya manevi oğul gibi gördüğü bir akrabasını vasiyetnamesiyle mirasçı atayabilir. Atanmış mirasçılar, miras bırakanın ölümüyle –tıpkı yasal mirasçılar gibi– mirasa hak kazanırlar . TMK m.599, mirasçıların miras bırakanın ölümü anında mirası kazanacaklarını hükme bağlamıştır ; bu, atanmış mirasçılar için de geçerlidir .

Vasiyetname ile mirasçı atanabildiği gibi, belirli mal vasiyeti de yapılabilir. Örneğin miras bırakan bir dostuna özel olarak bir evini bırakabilir. Bu durumda o kişi mirasçı olmaz ama vasiyet alacaklısı sıfatıyla o evi talep edebilir. Miras sözleşmesi ise miras bırakan ile karşı taraf arasında yapılan ve mirasçı atanmasını içeren bir sözleşmedir (TMK m.527 vd.). Miras sözleşmeleri karşılıklı veya tek taraflı ölüme bağlı tasarruflar içerebilir ve noter huzurunda düzenlenmeleri şarttır.

Atanmış mirasçılar, yasal mirasçılar gibi miras bırakanın borçlarına da asli olarak sorumlu olurlar ve mirası reddetme hakları bulunur. Ancak atanmış mirasçıların miras alabilmesi bazı durumlarda kısıtlanabilir: Örneğin miras bırakanın saklı paylı mirasçıları, vasiyetnamedeki atamaların kendi saklı paylarını ihlal ettiği ölçüde tenkis talep edebilirler (bu konu aşağıda saklı pay ve tenkis başlığında incelenecektir). Atanmış mirasçı ile yasal mirasçı çatışması özellikle vasiyetnamelerde sık görülür; mesela miras bırakan tüm malını bir hayır kurumuna bıraktığını vasiyet ederse ve geride saklı paylı mirasçıları (örneğin çocukları) varsa, bu vasiyet saklı payları aşan kısmı yönünden tenkise tabi olacaktır.

İradi mirasçı kavramı, miras bırakanın tasarruf özgürlüğü ile yakından ilgilidir. Türk hukuku miras bırakanın malvarlığının tamamı üzerinde serbestçe tasarruf etmesine bazı sınırlar getirmiştir (saklı pay kurumu bunlardan biridir). Ancak saklı payları zedelememek kaydıyla, herkes malvarlığını dilediği kişiye bırakabilir. Bu bağlamda, atanmış mirasçı olarak örneğin bir bakım sözleşmesi yapılan bakıcı, bir üvey evlat, yakın bir arkadaş veya bir hayır kurumu seçilebilir.

İstanbul’da son yıllarda vasiyetname ile mirasçı atama işlemlerinde artış görülmektedir; özellikle malvarlığı geniş ve çocuğu olmayan veya tek başına yaşayan kimseler, vefatlarından sonra isteklerine uygun bir dağıtım olmasını vasiyetname yoluyla sağlamaya çalışmaktadır. Bu gibi durumlarda bir İstanbul miras hukuku avukatı, vasiyetnamenin hukuka uygun ve geçerli şekilde düzenlenmesi, ileride itirazlara mahal vermemesi için danışmanlık hizmeti sunar.

Özetle, mirasçılar yasal (kanundan doğan) ve iradi (miras bırakanın iradesine dayanan) olarak ikiye ayrılmakta; bir kimsenin mirasından hak elde edip etmeyeceği ve edecekse ne oranda edeceği, yasal düzenlemelerin yanında miras bırakanın ölüme bağlı tasarruflarıyla belirlenmektedir. Aşağıda, özellikle yasal mirasçıların haklarını korumaya yönelik bir kurum olan saklı pay ve buna aykırı tasarrufların düzeltilmesini sağlayan tenkis davası ele alınacaktır.

Vasiyetname ve Miras Sözleşmesi: Ölüme Bağlı Tasarruflar

Miras bırakanın kendi iradesini ortaya koyarak mirasının dağılımını düzenlemesinin yolları vasiyetname yapmak veya miras sözleşmesi akdetmektir. Bu ikisi, hukuk dilinde ölüme bağlı tasarruf olarak adlandırılır ve belirli şekil şartlarına tâbidir. İstanbul miras avukatları, vasiyetname hazırlanması veya miras sözleşmesi yapılması aşamalarında danışmanlık vererek, bu tasarrufların geçerli ve miras bırakanın isteklerini eksiksiz yansıtacak şekilde düzenlenmesini sağlarlar.

Vasiyetname

Vasiyetname, miras bırakanın tek taraflı irade beyanıyla, öldükten sonra malvarlığının nasıl dağıtılacağını veya belirli kişiler lehine kazandırmalar yapılacağını düzenleyen belgedir. Vasiyetname yapma ehliyeti, Türk Medenî Kanunu’na göre ancak 15 yaşını doldurmuş ve mümeyyiz (akli melekeleri yerinde) kişiler için mümkündür (TMK m.502). Vasiyetnamenin geçerli olabilmesi için kanunda öngörülen şekillerden birine uygun olarak düzenlenmesi zorunludur. Bu şekiller: Resmî vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve sözlü vasiyetname şeklinde üçe ayrılır (TMK m.531 vd.).

  • Resmî Vasiyetname: Noter, sulh hâkimi veya yetkili memur önünde, iki tanığın katılımıyla düzenlenen vasiyetnamedir (TMK m.532). Bu yöntemde miras bırakan beyanını memura bildirir, metin hazırlanır ve tanıklar huzurunda imzalanır. Resmî vasiyetname, en güvenli vasiyet şeklidir ve şekil eksikliğinden iptale uğrama riski düşüktür. İstanbul’da çok sayıda noterlik bulunduğundan, resmî vasiyetname en sık tercih edilen yöntemdir; avukatlar genellikle müvekkillerine bu yolu önerir.
  • El Yazılı Vasiyetname: Miras bırakanın baştan sona kendi el yazısıyla yazıp imzaladığı, tarih attığı vasiyetnamedir (TMK m.538). Bilgisayar veya daktilo ile yazılması geçersizdir; mutlaka el yazısı olmalıdır. Şahit gerektirmez ancak el yazısının miras bırakana ait olduğunun tereddütsüz olması gerekir. Uygulamada, el yazılı vasiyetnameler bazen imza veya yazı tartışmalarına konu olabildiği için riskli bulunur. Yine de şeklen doğru yapıldığında geçerli ve bağlayıcıdır.
  • Sözlü Vasiyetname: Çok istisnai bir şekildir. Miras bırakanın olağanüstü hal, ölüm tehlikesi gibi durumlarda iki tanığa sözlü olarak son arzularını bildirmesiyle oluşur (TMK m.539). Tanıklar bu beyanı yazıya geçirip imzalar veya sulh hakimine bildirir. İstanbul gibi bir şehirde sözlü vasiyetname koşulları (olağanüstü haller dışında) pek gerçekleşmez; daha çok savaş, doğal afet gibi durumlarda düşünülebilecek bir yöntemdir.

Vasiyetnameyle miras bırakan, bir veya birden fazla kişiyi mirasçı atayabilir, belirli mal vasiyetleri yapabilir (belirli mal bırakma), mirasçılarına yüklemeler (mesela bir hayır yapma yükümlülüğü) veya vakıf kurma, mirasın paylaşım şeklini belirleme gibi hükümler koyabilir. Aynı zamanda vasiyetnameyle mirasçılıktan çıkarma (ıskat) da yapılabilir (TMK m.510).

Mirasçılıktan çıkarma ancak kanunda sayılan sebeplerle mümkündür (örn. mirasçıya karşı ağır bir suç işleme veya aile hukukundan doğan yükümlülükleri ihlal). Vasiyetnamede çıkarılan mirasçının saklı payı da gider; ancak bu halde çıkarılanın altsoyu varsa, onun saklı payı sınırlı da olsa korunur (çıkarma sebebi onlara da sirayet etmediyse).

İstanbul’da noterlerde yapılan resmi vasiyetnameler güvenle saklanır ve miras bırakanın ölümüyle birlikte ilgili Sulh Hukuk Mahkemesi’ne tevdi edilir. Vasiyetname açılıp okunduktan sonra, içeriğindeki tasarruflar mirasçılar tarafından yerine getirilmelidir. Eğer vasiyetnamenin geçersiz olduğunu düşünen mirasçılar varsa, vasiyetnamenin iptali davası açabilirler.

Bu davanın sebepleri, vasiyetçinin ehliyetsiz olması, tasarrufun şekil şartına aykırılığı, yanılma, aldatma, korkutma gibi irade bozukluklarıdır (TMK m.557). Örneğin İstanbul’da oldukça görülen bir uyuşmazlık, çok yaşlı veya demans hastası bir kişinin yaptığı vasiyetnamenin iptalinin istenmesidir; bu durumda mahkemeler tıbbî raporlar alarak vasiyetçinin yaparken ehliyeti olup olmadığını değerlendirirler.

Miras Sözleşmesi

Miras sözleşmesi, miras bırakan ile karşı taraf arasında yapılan ve mirasçı atama veya mirastan feragat gibi ölüme bağlı tasarruflar içeren sözleşmedir. Miras sözleşmesi, vasiyetnameden farklı olarak çift taraflı bir hukuki işlemdir; bu nedenle bir sözleşme olarak şekil şartı noterde resmî senet şeklinde, iki tanık huzurunda düzenlenmesidir (TMK m.545). Taraflardan biri miras bırakan (muvassıl), diğeri lehine mirasçı atanan veya feragat eden kişidir.

Miras sözleşmeleri genellikle iki amaçla yapılır:

  • Mirasçı Atama Sözleşmesi: Miras bırakan, bir kişiyle yaptığı sözleşmede onu mirasçı atar veya ona belirli mal vasiyet eder. Karşı taraf da bunu genelde bir edim karşılığında kabul eder. Örneğin “Ben sana mirasçı olmanı vasiyet ediyorum, sen de bana ölene dek bakacaksın” şeklinde tipik bir ölünceye kadar bakma sözleşmesi aslında bir miras sözleşmesidir. Bu durumda bakıcı kişi mirasçı olur, karşılığında bakım hizmeti sağlar.
  • Mirastan Feragat Sözleşmesi: Bir yasal mirasçı, miras bırakana karşı mirasçılık haklarından feragat eder. Bu feragat ivazlı veya ivazsız olabilir (TMK m.528). Örneğin miras bırakan, hayattayken kızına bir ev bağışlayıp onunla mirastan feragat sözleşmesi yapabilir; böylece kızı gelecekte miras talep edemeyecektir. İvazlı feragat halinde, feragat eden mirasçının saklı payının tenkisi söz konusu olmaz; diğer mirasçılar feragat edene bir şey vermek zorunda kalmaz.

Miras sözleşmesi, tek taraflı feshedilemez; tarafların anlaşmasıyla veya kanunda belirtilen özel fesih sebepleriyle son bulabilir. Bu yönüyle, miras bırakan açısından vasiyetnameye göre daha bağlayıcıdır. Uygulamada, özellikle aile şirketlerinde veya geniş malvarlıklarında miras planlaması için miras sözleşmeleri tercih edilebilmektedir. İstanbul’da örneğin iş insanları, varisleriyle mirastan feragat sözleşmeleri yaparak şirket hisselerinin dağılmasını önlemeye çalışabilmektedir.

Ölüme bağlı tasarrufların sınırları, saklı pay kurumu ile çizilir. Bir miras bırakan, vasiyetnamesiyle tüm malvarlığını dilediği gibi dağıtabilir gibi görünse de, saklı paylı mirasçıların (altsoy, anne-baba ve eş) kanunen korunmuş belirli oranlarda hakları vardır. Bu nedenle, bir vasiyet veya miras sözleşmesi saklı payları ihlal ediyorsa, mirasçılar tenkis davasıyla korunurlar. Şimdi saklı pay kavramını ve tenkis davasını inceleyelim.

Saklı Pay ve Tenkis Davaları (Mirasçının Korunması)

Türk miras hukukunun en önemli kurumlarından biri saklı pay (mahfuz hisse) müessesesidir. Saklı pay, yakın bazı mirasçıların miras bırakanın tasarrufuna karşı korunan miras payı oranıdır. Kanun koyucu, miras bırakanın tamamen özgürce malvarlığını dağıtması halinde, özellikle çocuklar ve eş gibi yakınların mağdur olabileceği düşüncesiyle, bu kişilere mirastan asgari bir pay ayrılmasını zorunlu tutmuştur. TMK m.505, saklı paylı mirasçıları ve saklı pay oranlarını belirler.

Saklı paylı mirasçılar şunlardır:

  • Miras bırakanın altsoyu (çocukları ve onların çocukları) – Saklı payları, yasal miras paylarının yarısıdır. Örneğin bir çocuğun yasal miras payı %50 ise, saklı payı %25’tir.
  • Miras bırakanın anne ve babası – Saklı payları, yasal miras paylarının çeyreği (%25) kadardır.
  • Sağ kalan eşi – Saklı payı, yasal miras payının tamamıdır (yani eşin miras payı aslında tamamen koruma altındadır) (TMK m.505/2).

Görüldüğü üzere, kardeşler saklı paylı mirasçı değildir; miras bırakan, kardeşlerini mirastan tamamen mahrum bırakabilir (örneğin vasiyetnameyle tüm malını başka birine bırakabilir, kardeşler de buna itiraz edemez). Fakat altsoyu, ebeveynleri veya eşinin saklı paylarını ihlal edecek şekilde tasarruf yaparsa, bu kişiler tenkis davası açma hakkına sahiptir.

Tenkis davası, saklı payı zedelenen mirasçının, saklı payını alabilmek için miras bırakanın yaptığı tasarrufların (vasiyet, bağışlama vs.) kendi hakkını aşan kısmının iptalini/kesilmesini talep ettiği davadır (TMK m.560). Tenkis davasında mahkeme, miras bırakanın ölmeden önce yaptığı bağışları veya vasiyetnameyle bıraktığı kazandırmaları göz önüne alarak, saklı payların ihlal edilip edilmediğini hesaplar. İhlal varsa, aşan kısım oranında tasarrufları tenkis eder (keser) ve saklı paylı mirasçıya hakkını verir.

Örnekle açıklamak gerekirse: Miras bırakanın tek çocuğu ve bir eşi olsun. Mirasın yasal paylaşımına göre çocuk 1/2, eş 1/2 alacaktır. Saklı payları ise çocuğun 1/4, eşin 1/2 (eşin tamamı) olacaktır. Miras bırakan tüm malını bir vakfa vasiyet etmiş olsun. Bu durumda çocuk ve eş tamamen mirastan çıkarılmış görünür. Kanunen çocuk saklı payı olan mirasın 1/4’ünü, eş ise kendi yasal payının tamamı olan 1/2’yi talep edebilir. Tenkis davası açarak, vasiyetnamedeki vakfa bırakma tasarrufunun bu oranlarda kesilmesi sağlanır. Neticede vakfa ancak mirasın 1/4’ü kalır, 1/4 çocuk alır, 1/2 eş alır. Bu basit örnek, saklı pay mekanizmasının nasıl işlediğini gösterir.

Tenkis davası, mirasçıların öğrenme tarihinden itibaren 1 yıl, her halde mirasbırakanın ölümünden itibaren 10 yıl içinde açılmalıdır (TMK m.571, TBK m.146). İstanbul’da genellikle yüksek değerli mülklerin söz konusu olduğu ailelerde, saklı pay ihlalleri mahkemeye taşınmaktadır. Özellikle muristen mal kaçırma durumlarında, miras bırakanın sağlığında yaptığı muvazaalı işlemler, tenkis davası ile veya tapu iptal davası (muris muvazaası davası) ile gündeme gelir. Muris muvazaası, saklı paydan mahrum etmek amacıyla yapılan gizli bağışlar için Yargıtay’ın tanımladığı özel bir durumdur (aşağıda ayrıca değinilecektir).

Saklı payın bir istisnası, mirasçılıktan çıkarma (ıskat) halleridir. Miras bırakan, haklı bir sebebe dayanarak altsoyunu, ana-babasını veya eşini mirasından çıkarabilir (TMK m.510). Bu haklı sebepler, miras bırakana veya yakınlarına karşı ağır bir suç işlenmesi yahut mirasçıdan miras bırakana karşı ailevi yükümlülüklerin büyük ölçüde ihlali gibi durumlardır.

Geçerli bir ıskat durumunda, çıkarılan kişinin saklı payı da ortadan kalkar. Ancak çıkarılan kişinin altsoyu varsa ve çıkarılma sebebi onlara teşmil değilse, onlar saklı paylarının yarısını alabilirler (TMK m.512). Iskat müessesesi, saklı pay kuralına bir istisna olarak görülse de, uygulamada çok sık başvurulmaz çünkü şartları ağırdır ve ispat yükü bulunmaktadır. İstanbul’daki davalarda zaman zaman, özellikle aile içi şiddet veya aşırı ilgisizlik durumlarında, ebeveynlerin çocuklarını mirastan ıskat etme girişimlerine rastlanır; mahkemeler her somut olayı kendi özel şartlarına göre değerlendirir.

Özetle, saklı pay kurumu miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü belli yakınlar lehine sınırlandıran, aileyi koruma amaçlı bir kurumdur. Tenkis davaları ise bu korumayı fiilen sağlama aracıdır. Miras avukatları, vasiyetname veya bağış işlemlerinin saklı paylara etkisini önceden öngörerek müvekkillerini uyarır, gerektiğinde tenkis davalarıyla mirasçı haklarını savunur. Özellikle yüksek değerli mirasların söz konusu olduğu İstanbul’da, saklı pay ihtilafları miras hukukunun en tartışmalı konuları arasında yer alır.

Mirasın Reddi (Reddi Miras)

Miras, miras bırakanın malvarlığını içerdiği kadar borçlarını da içerir. Türk hukukunda mirasçılar, miras bırakanın borçlarından kişisel olarak sorumludurlar (TMK m.599) . Bu nedenle, eğer miras bırakanın borca batık bir tereke bıraktığı düşünülüyorsa veya mirası kabul etmek mirasçıya yarardan çok zarar getirecekse, mirasçıya tanınmış bir hak olarak mirasın reddi söz konusu olur. Mirasın reddi (redd-i miras), mirasçının tek taraflı beyanıyla mirasçılık sıfatından ve mirasın getirdiği tüm hak ve borçlardan vazgeçmesidir (TMK m.605 vd.).

Mirasın reddi hakkında önemli hususlar:

  • Süre: Yasal mirasçılar için mirası reddetme süresi, mirasçı olduklarını öğrendikleri tarihten itibaren üç aydır (TMK m.606). Bu genellikle miras bırakanın ölüm tarihinden itibaren üç ay olarak anlaşılır, zira ölüm haberi genelde o anda öğrenilir. Atanmış mirasçılar (vasiyetnameyle mirasçı atanmış olanlar) için ise üç aylık süre, mirasçılık belgesinin kendilerine resmi olarak bildirimiyle başlar.
  • Şekil: Reddi miras beyanı, mirasçının sulh hukuk mahkemesine sözlü veya yazılı başvurusu ile yapılır. Mirası reddeden kişiye mahkeme bir reddi miras tutanağı verir. Noter aracılığıyla yapılan beyanlar da mahkemeye iletilerek hüküm ifade eder. İstanbul gibi büyük şehirlerde Sulh Hukuk Mahkemeleri nezdinde reddi miras taleplerinin yoğunluğu gözlemlenir; genellikle basit bir dilekçe ile veya bizzat sözlü beyanla işlem tamamlanır.
  • Hüküm: Mirasın reddiyle birlikte, reddeden mirasçı miras bırakandan hiç hak almamış sayılır. Onun payı, sanki o kişi kendisinden önce ölmüş gibi, kendi altsoyu varsa onlara geçer; altsoyu yoksa diğer mirasçılar arasında bölüşülür (TMK m.611). Örneğin üç çocuklu bir ailede biri mirası reddederse, onun payı kardeşlerine geçer (yahut onun çocuklarına, eğer altsoyu varsa).
  • Borca Batıklıkta Ret: Eğer tereke borca batıksa (borçları alacaklarından fazla ise), bu durumda mirasçıların ret beyanında bulunmasalar bile, mirasçı olmaktan kaçınma imkânları vardır. Kanun, terekenin borca batık olduğunu resmi olarak tespit ettirerek mirasçılıktan kurtulma imkânı tanır. Bu tür durumlarda genellikle tüm mirasçıların mirası reddetmesi beklenir. Bazen mirasçılar küçük ise (ergin değilse) veya kısıtlı ise, onlar adına yasal temsilcileri sulh mahkemesinden izin alarak reddi mirasta bulunurlar (TMK m.608).

Mirasın reddi, özellikle miras bırakanın büyük borçları veya kredi kartı, banka kredi borçları, vergi borçları varsa devreye giren bir koruyucu kurumdur. İstanbul’da yüksek ticari faaliyet hacmi nedeniyle, bazı kişilerin vefatı sonrasında geriye şirket borçları, kefaletler vb. kalabilmektedir; bu hallerde mirasçılar “terekeyi resmen tasfiye” talep etmeyip doğrudan reddetmeyi tercih ederler. Ancak mirasın reddi bazen kötü niyetli kullanım da görebilir: Örneğin miras bırakanın alacaklılarından mal kaçırmak için tüm mirasçılar birlikte mirası reddederse, alacaklılar bu ret işleminin iptalini talep edebilir (TMK m.618; İİK uyarınca tasarrufun iptali hükümleri). Kanun, alacaklıları korumak adına, mirasın borca batık olmaması halinde toptan reddi sınırlı biçimde denetime tabi kılmıştır.

Mirası reddeden mirasçı, sanki o hiç yokmuş gibi miras paylaşım dışı kalacağı için, özellikle tek mirasçı durumunda önemlidir: Eğer miras bırakanın tek mirasçısı mirası reddederse, miras kasten reddedilmiş ve mirasçısız kalmış olur ki bu durumda tereke Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından iflas hükümlerine göre tasfiye edilir (TMK m.612). Tasfiye sonunda arta bir şey kalırsa yasal miras reddi hükümleri gereği Devlet’e geçebilir. Mesela bekar ve çocuksuz bir kişinin tek mirasçısı olarak annesi varsa ve annesi mirası reddederse, annenin altsoyu (varsa) devreye girer, yoksa tereke hazineye intikal eder.

Özetle, reddi miras mirasçıların ekonomik açıdan olumsuz durumlara düşmesini engelleyen ve onlara seçim hakkı tanıyan bir kurumdur. Miras avukatı, müvekkiline terekenin borç durumunu analiz ederek mirası kabul etmenin avantajlı olup olmayacağını bildirir. Gerekirse yasal süre kaçırılmadan reddi miras işlemlerini yapar. Bu sayede mirasçılar, istemedikleri borç yüklerinden kurtulabilir ve maddi kayıplar yaşamazlar. Ancak reddi mirasın sonuçları da iyi değerlendirilmelidir; zira mirası reddeden, sonradan pişman olsa bile bu beyanından dönemez, mirastan pay alamaz.

Mirasın Taksimi ve Ortaklığın Giderilmesi (İzale-i Şüyu)

Birden çok mirasçının bulunduğu durumlarda, miras bırakanın terekesi üzerinde elbirliği mülkiyeti (iştirak halinde mülkiyet) ilişkisi oluşur (TMK m.640) . Bu, mirasçılar arasında payları belirli olsa bile terekenin paylaşılıncaya kadar birlikte yönetilmesi ve tasarruf edilmesi anlamına gelir. Mirasın taksimi (paylaşılması), mirasçıların bu elbirliği mülkiyetini sona erdirip, herkesin kendi payına düşen mal ve hakları bireysel olarak sahiplenmesi sürecidir.

Miras bırakan hayattayken bir tasarruf yapmamışsa (örneğin bir miras taksim sözleşmesi bırakmamışsa veya vasiyetnameyle paylaşımı düzenlememişse), mirasçılar paylaşımı aralarında anlaşarak yapabilirler. Bu anlaşma genellikle bir miras taksim sözleşmesi ile yazılı hale getirilir. Taksim sözleşmesinde, her mirasçı hangi malı alacak, hangi borcu üstlenecek belirlenir ve tüm mirasçılarca imzalanır. Bu sözleşme resmi şekil şartına tabi değildir; ancak uygulamada güvenli olması için noterde düzenlenmesi tercih edilir.

Eğer mirasçılar paylaşım konusunda anlaşamazlarsa, bu durumda ortaklığın giderilmesi (izale-i şüyu) davası açmak gerekir. Ortaklığın giderilmesi, bir malın ortaklığının sona erdirilmesi için Sulh Hukuk Mahkemesi’nde açılan bir dava türüdür (HMK 699 vd.). Miras ortaklığında, prensip olarak bütün tereke ortaklığı tek bir davayla giderilmez; ama terekeyi oluşturan her bir mal için (özellikle taşınmazlar için) ortaklığın giderilmesi istenebilir.

Ortaklığın giderilmesi davasında mahkeme, taşınır veya taşınmaz malın aynen taksim edilmesi mümkünse (örneğin büyük bir arsa bölünebiliyorsa) paylaştırılmasına karar verebilir; aynen taksim mümkün değilse satışına karar verir (MK m.642). Özellikle ev, arsa gibi bölünemeyen mallarda çoğunlukla satış suretiyle ortaklık giderilir . Kanun, mirasçıların talep etmesi halinde malın mirasçılardan birine özgülenebileceğini de düzenlemiştir; bu durumda malın değeri hesaplanır, o mal bir mirasçıya verilir ve diğer mirasçılara payları oranında bedel ödenir (TMK m.642/2). Ancak mirasçılar bu konuda anlaşamazsa, satış kaçınılmazdır . Satış genelde açık artırma yoluyla yapılır ve elde edilen gelir mirasçılar arasında paylaştırılır .

İstanbul gibi gayrimenkul değerlerinin çok yüksek olduğu bir şehirde, ortaklığın giderilmesi davaları mirasçılar açısından kritik önem taşır. Örneğin Boğaz manzaralı bir yalı, üç mirasçıya kalmış olsun; bir mirasçı evi almak istiyor, diğerleri satılmasını istiyor olabilir. Bu gibi durumlarda mahkeme, talep varsa ve şartlar uygunsa evin o mirasçıya değer üzerinden özgülenmesine, yoksa ihale ile satılıp bedelin bölüşülmesine hükmedecektir. Yargıtay, aile konutu niteliğindeki taşınmazların sağ kalan eşe özgülenmesi konusunda da bazı içtihatlar geliştirmiştir (sağ kalan eşin barınma hakkını korumak için).

Mirasçılar arasında sadece bir veya birkaç mal için değil, külli bir paylaşım sorunu varsa, uygulamada tüm terekenin tasfiyesi için birbirlerine karşı dava açabilirler. Ancak genellikle pratik yol, anlaşmazlığın kilitlendiği taşınmazlar için izale-i şüyu davası açmaktır; para veya banka hesapları gibi bölünebilir tereke unsurları zaten bölüşülebilir durumdadır.

Mirasın taksimi sürecinde, tereke henüz paylaştırılmadan önce mirasçılar birlikte yönetim ilkelerine uymalıdır. Örneğin mirasçılardan biri tek başına terekeye ait bir malı satamaz; ancak tüm mirasçılar birlikte satabilir. Bu süreç bazen uzun sürdüğünden, mirasçılar arasında geçici anlaşmalar veya fiili paylaşım yöntemleri geliştirilir. Avukatlar, paylaşım öncesi dönemde çıkabilecek ihtilafları (örneğin kira gelirinin bölüşülmesi, tereke mallarının idaresi) de yönetir; gerektiğinde terekenin tespiti veya terekeye temsilci atanması için mahkemeye başvurur. Örneğin mirasçılar arasında küçükler varsa veya anlaşmazlık çok yoğunsa, mahkeme terekeye bir kayyım atayabilir.

Özetlemek gerekirse, mirasın paylaşılması ya sulh (anlaşma) yoluyla ya da dava yoluyla gerçekleşir. Anlaşma, çoğu zaman mirasçıların menfaatine olup, uyuşmazlıkları hızla çözer; ancak mümkün değilse hukuk düzeni ortaklığın giderilmesi davası ile zorunlu bir çözüm yolu sunar. İstanbul’da gayrimenkul piyasasının canlılığı, bu davaların sonucunu doğrudan etkiler; zira satış yoluyla ortaklık giderildiğinde elde edilecek bedel mirasçılar için tatmin edici olmalıdır. Miras hukuku avukatları, müvekkillerinin paylaşım aşamasında en avantajlı konumda olabilmeleri için gerek müzakereleri yönetir gerekse davalarda etkin şekilde temsil ederek haklarını savunurlar.

Miras Hukukunda Sık Karşılaşılan Davalar ve Uyuşmazlıklar

Miras hukuku, bir yandan medeni hukukun kurallarıyla barışçıl şekilde miras geçişini düzenlerken, diğer yandan uygulamada pek çok uyuşmazlığa yol açabilen bir alandır. Özellikle birden fazla mirasçının ve yüksek değerli malvarlıklarının söz konusu olduğu durumlarda miras davaları kaçınılmaz hale gelebilmektedir. Bu bölümde İstanbul’da ve genel olarak Türkiye’de sıkça görülen belli başlı miras davaları ele alınmıştır. İstanbul miras avukatı, bu tür davalardaki gelişmeleri ve Yargıtay içtihatlarını yakından takip ederek müvekkillerine stratejik destek sağlar.

Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Davası

Muris muvazaası, miras bırakanın bir mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği malı, tapuda satış göstermesi gibi muvazaalı (danışıklı) işlemler yapması anlamına gelir . Örneğin, miras bırakan oğluna kalmasını istediği bir gayrimenkulü, kızlarından mal kaçırmak için ölmeden önce oğluna resmiyette satış yapmış gibi devredebilir. Görünüşte satış olan bu işlem gerçekte bağıştır ve muvazaalıdır. Yargıtay, 01.04.1974 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı ile muris muvazaasının tanımını ve hukuki sonuçlarını belirlemiştir . Bu içtihada göre, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma kastıyla yaptığı gizli bağışlar geçersiz sayılır ve mirasçılar tarafından tapu iptal ve tescil davası ile iptal ettirilebilir.

Muris muvazaası davası, bir nevi hileli işlem maskesini kaldırma davasıdır. Davacı mirasçı, murisin yaptığı işlemin aslında mirastan mal kaçırma amaçlı olduğunu, ortada muvazaa bulunduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Genellikle satış gösterilen işlemde bedelin ödenmediği, miras bırakan ile alıcı arasındaki yakın ilişki, işlemde hayatın olağan akışına aykırılıklar gibi olgular ispat aracı olur.

Yargıtay’ın oturmuş içtihatlarına göre, muris muvazaası iddiası zamanaşımına tabi değildir; mirasçı dilediği zaman bu davayı açabilir (bu, tenkis davasından farklı önemli bir avantajdır). Ayrıca muris muvazaası davası açan mirasçı, saklı paylı olsun veya olmasın (kardeşler de dahil) bu davayı açma hakkına sahiptir. Çünkü burada ahlaka aykırı bir muvazaa söz konusudur ve tüm mirasçılar için korunma imkânı vardır.

İstanbul’da gayrimenkul değeri yüksek olduğundan, muris muvazaası vakalarına sık rastlanır. Özellikle aile şirketi hisselerinin veya kıymetli taşınmazların, miras bırakan tarafından hayattayken “elden çıkartıldığı” durumlarda arkada kalan mirasçılar bu yola başvurur. Örneğin bir baba, sahip olduğu daireyi bir çocuğuna düşük bedelle satmış gibi yapıp devretmişse, diğer çocuklar babanın vefatından sonra bu satışın muvazaalı olduğunu ileri sürerek iptalini isteyebilirler. Mahkeme, gerçekten de satışta para ödenmediği veya bedelin çok komik olduğu vb. tespit ederse, taşınmazı miras bırakanın adına geri döndürür (tapu iptal) ve miras paylaşımına dahil eder.

Muris muvazaası davalarında ispat yükü davacıdadır ve her somut olay kendi şartlarına göre değerlendirilir. Tanık beyanları, banka kayıtları (ödeme yapılıp yapılmadığı), tarafların sosyal ilişkileri, işlem tarihi gibi unsurlar dikkate alınır. Yargıtay’ın genel yaklaşımı, miras bırakanın mirasçılardan mal kaçırma iradesini ortaya koyan herhangi bir delilin bulunması halinde muvazaanın kabulü yönündedir. Ayrıca, muris muvazaası iddiası ile tapu iptali mümkün olmadığında bile, davacılar bazen tenkis davası olarak ikame edip en azından saklı payları oranında tasarrufun iptalini sağlayabilirler.

Muris muvazaası konusundaki 1974 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, bu tür davaların bugün de temel dayanağıdır . Bu karar, “Bir kimsenin, mirasçısını miras hakkından mahrum etmek amacıyla gerçekte bağışlamak istediği malı tapuda satış göstermesi muvazaalı işlemdir ve bu durumda gizli işlem (bağış) geçersizdir” şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla kanunumuzda düzenlenmemiş olsa da bu içtihat sayesinde miras hukukunda güçlü bir muvazaa denetimi oluşmuştur. İstanbul miras avukatları, muris muvazaası iddialarında bu içtihatları ve yıllar içinde oluşan zengin Yargıtay kararlarını emsal olarak kullanıp müvekkillerinin haklarını ararlar.

Vasiyetnamenin İptali Davası

Vasiyetname, yukarıda detaylı bahsedildiği üzere, sıkı şekil şartlarına bağlı bir ölüme bağlı tasarruftur. Bir vasiyetnamenin geçersiz olabileceği durumlar vardır ve bu hallerde etkilenen mirasçı(lar) vasiyetnamenin iptali için dava açabilirler (TMK m.557). Vasiyetnamenin iptali davasının başlıca sebepleri şunlardır:

  • Vasiyetçinin Ehliyetsizliği: Vasiyetname yapıldığı sırada vasiyetçi 15 yaşından küçükse veya temyiz kudretine sahip değilse (örneğin akıl hastalığı, demans, sarhoşluk, ağır ilaç etkisi altında olma gibi durumlar), vasiyetname geçersizdir. Bu iddiayı öne süren mirasçı, vasiyet anında miras bırakanın ehil olmadığını ispatlamak durumundadır. Genellikle tıbbi belgeler, doktor raporları veya tanık beyanları kullanılır. Özellikle yaşlı ve rahatsız kişilerce düzenlenen vasiyetnamelerde bu tür davalar İstanbul’da sıkça görülür; mirasçılar “babam bu vasiyeti yaptığında akli dengesi yoktu” diyerek iptal talep edebilirler.
  • Şekil Şartına Aykırılık: Vasiyetname kanunun emrettiği şekillerden birine uygun yapılmamışsa hükümsüzdür. Örneğin el yazılı vasiyetnamenin tarih atılmadan yazılması, imza olmaması; resmi vasiyetnamede yeterli tanık bulunmaması veya memurun yetkisiz olması gibi. Bu durumlarda iptal davasıyla vasiyetnamenin hükümsüzlüğü tespit edilir. Ancak uygulamada bu tür hatalar net ise mahkemeye gitmeye de gerek kalmadan zaten vasiyet geçersiz sayılır. Yine de tartışmalı haller mahkemeye intikal edebilir.
  • İrade Sakatlığı (Hata, Hile, Korkutma): Miras bırakan vasiyetnameyi yaparken bir konuda yanılgıya düşmüşse veya aldatılmışsa ya da tehdit/şantaj altında tasarrufta bulunmuşsa, bu da iptal sebebidir. Örneğin miras bırakan, bir çocuğunun öldüğünü zannederek tüm malını diğerine bırakmışsa fakat o çocuk yaşıyorsa, bu esaslı bir hatadır ve vasiyet iptal edilebilir. Yahut bakıcısı tarafından “sana bakmam ama malını bana bırakırsan bakarım” şeklinde korkutulan biri, istemeden malını bırakmışsa bu bir korkutma ile iradenin sakatlanması halidir.
  • Mirasçıyı Kefalet Altına Sokma veya Yasal Paydan Fazla Yükümlülük Yükleme: Kanun miras bırakanın vasiyetnamesiyle mirasçılara aşırı külfet getirmesini de sınırlar. Eğer vasiyetname mirasçıya yasal payından fazla bir yükümlülük yüklüyorsa veya onun kabul edemeyeceği şartlar koyuyorsa iptal edilebilir.

İstanbul miras avukatı, müvekkillerine karşı karşıya oldukları miras taraflarıyla etkili bir şekilde müzakere edebilir.

Vasiyetnamenin iptali davalarında görevli mahkeme, miras bırakanın son yerleşim yeri Sulh Hukuk Mahkemesi’dir (vasiyetnamenin açıldığı mahkeme). İspat yükü, iddia sahibindedir. Özellikle ehliyetsizlik iddiasında Adli Tıp Kurumu’ndan raporlar alınır, tanıklar dinlenir. İstanbul’da bu süreçler, dosyanın yoğunluğuna göre bir-iki yıl sürebilmektedir. Eğer vasiyetname kısmen geçersiz sebep içeriyorsa, mahkeme tamamen değil sadece o kısım yönünden iptaline de karar verebilir.

Vasiyetnamenin iptali davasını kazanan mirasçı için sonuç, iptal edilen vasiyetin yok hükmünde sayılması ve mirasın o kısımda yasal mirasçılara dönmesidir. Örneğin vasiyetnameyle üçüncü bir şahsa bırakılmış bir evin vasiyeti iptal edilirse, o ev yasa gereği mirasçılara kalır. İptal davası açma süresi, ilgilinin vasiyetnamenin okunduğunu öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl, her halükarda vasiyetnamenin açılmasından (miras bırakandan) itibaren 10 yıldır (TMK m.559).

Mirastan Feragat ve Mirastan Çıkarılma Uyuşmazlıkları

Mirastan feragat sözleşmesi, yukarıda miras sözleşmesi kısmında bahsedildiği gibi, bir mirasçının mirastaki haklarından önceden vazgeçmesidir. İvazlı feragat halinde saklı pay da gider, ivazsız feragatte saklı paylı mirasçı feragat etmiş olsa bile saklı payına kavuşabilir (TMK m.529). Uygulamada bazen feragat sözleşmelerinin geçerliliği veya kapsamı üzerinde anlaşmazlık çıkabilir. Örneğin bir mirasçı, belirli bir mal için feragat ettiğini iddia ederken diğeri tüm miras için feragat edildiğini savunabilir. Bu durumda yorum sorunları mahkemeye taşınabilir. Genellikle feragat sözleşmesi noterde yapıldığından yoruma yer bırakmayacak şekilde açık olmalıdır; ama hatalı düzenlenirse hukuki yorum gündeme gelir.

Mirastan çıkarılma (ıskat) konusunda ise uyuşmazlık, çıkarılan mirasçının bunun haklı sebebe dayanmadığını iddia etmesi şeklinde ortaya çıkar. Örneğin bir baba, oğlunu vasiyetnameyle mirastan çıkarır ve sebep olarak “bana bakmadı, beni arayıp sormadı” der. Oğul ise bu iddiaların doğru olmadığını, çıkarılmanın haksız olduğunu öne sürerek mirastan çıkarma tasarrufunun iptalini talep edebilir. Böyle bir durumda mahkeme, gerçekten TMK m.510’daki ağır sebeplerin oluşup oluşmadığını araştırır. Eğer çıkarma sebepsiz veya dayanaksızsa, o tasarruf iptal edilir ve mirasçı saklı payına kavuşur.

Yargıtay kararları, mirastan çıkarma kurumunun katı uygulanması yönündedir; keyfi ve hafif sebeplerle çıkarma yapılmasını kabul etmez. Örneğin sırf yaşam tarzı anlaşmazlığı nedeniyle çocuk mirastan çıkarılamaz. Sebep gerçek değilse, vasiyetnamedeki çıkarma hükmü iptal edilir. Bu tür davalar pek sık olmamakla birlikte, aile içi çekişmelerin yoğun olduğu durumlarda İstanbul’da görülebilmektedir.

Diğer Miras Uyuşmazlıkları

Yukarıda başlıca dava türleri ele alındı. Bunların dışında miras hukukuyla ilgili olabilecek çeşitli uyuşmazlıklar da vardır:

  • Tereke Davaları: Miras bırakan ölmeden önce bazı malvarlıklarını başkalarına devrettiyse veya mirasçıların elinde terekeye dair mallar/haklar varsa, mirasçılar arasında tereke tespit davası veya terekeye iade davaları gündeme gelebilir. Örneğin murisin ölümünden hemen önce bir banka hesabı boşaltıldıysa, mirasçılar bunu terekeye iade için dava açabilir.
  • Denklik (İade) Davaları: Miras bırakan sağlığında çocuklarından birine önemli ölçüde malvarlığı vermişse (çeyiz, iş kurma sermayesi gibi), diğer mirasçılar denkleştirme (iade) isteyebilir. Bu, tenkisten farklı, yasal mirasçılar arasındaki hakkaniyet dengesini sağlamaya yönelik bir istemdir (TMK m.669 vd.). Mirasçılar, verilen değerin paylaştırmada hesaba katılmasını talep edebilirler.
  • Gaiplik ve Miras: Miras bırakanın öldüğüne kesin gözüyle bakılamadığı hallerde (gaiplik durumunda) miras hemen paylaşılmaz; mahkeme kararı gerekir. Gaiplik kararıyla miras açılır ama belirli teminatlarla. Bu da özel bir hukuki süreçtir.
  • Mirasçı Atanması ve Yedek Mirasçı: Vasiyetnamede yedek mirasçı atanmışsa (asıl mirasçı mirası alamazsa diye bir başkası gösterildiyse), bunun işletilmesi gerekebilir. Bu nadir bir meseledir, ama anlaşmazlık çıkarırsa yedek mirasçıların hakları tartışma konusu olur.
  • Uluslararası Miras Uyuşmazlıkları: Yabancı mahkeme kararlarının tanınması-tenfizi veya farklı ülke vatandaşlarının Türk mahkemelerinde miras davaları da görülebilir. Örneğin Almanya’da yaşayan bir Türk vatandaşı vefat ettiğinde, İstanbul’da malı varsa hem Alman hukuku hem Türk hukuku devreye girebilir. Bu gibi karma durumlar ayrı bir uzmanlık gerektirir.

Görüldüğü gibi miras hukuku kapsamındaki uyuşmazlıklar çok çeşitli olabilmektedir. İstanbul’daki miras avukatları ve mahkemeleri, bu geniş yelpazedeki sorunlarla sıkça muhatap olurlar. Her bir uyuşmazlık türü, ayrı bir strateji ve bilgi birikimi gerektirdiğinden, miras hukuku alanında uzmanlaşmış bir avukat desteği, hak kayıplarının önüne geçmek için önem taşır.

İstanbul’da Miras Avukatı Tutmanın Önemi

Yukarıda miras hukukunun maddi ve usul konuları ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Tüm bu bilgiler ışığında, İstanbul’da bir miras avukatı ile çalışmanın önemini vurgulayarak konuyu pekiştirmek faydalı olacaktır. Her ne kadar kanunlar mirasın kendiliğinden mirasçılara geçtiğini ve mirasçıların haklarını talep edebileceklerini öngörse de, uygulamada profesyonel yardım almadan miras işlemlerini yürütmeye çalışmak ciddi riskler barındırır.

  • Usulî İşlemler ve Yerel Prosedürler: İstanbul, Türkiye’nin en yoğun yargı çevresine sahip şehridir. Sulh hukuk mahkemelerinin iş yükü, nüfus yoğunluğu nedeniyle oldukça fazladır ve basit bir mirasçılık belgesi çıkartma işlemi dahi tecrübesiz kişiler için uzun sürebilir. İstanbul miras avukatı, hangi notere veya hangi mahkemeye başvurulacağını, dilekçenin nasıl yazılacağını, sürecin nasıl hızlandırılabileceğini iyi bilir. Örneğin İstanbul’da ikamet eden birinin vefatında mirasçılar farklı ilçelerde oturuyor olabilir; avukat, UYAP sistemi üzerinden doğru yargı merciine başvuruyu yaparak zaman kaybını önler.
  • Hak Kaybının Önlenmesi: Mirasçılar bazen kendi aralarında yaptıkları bilgisizce işlemlerle hak kaybına uğrayabilirler. Örneğin mirası bilmeyerek kabul etmek (üç aylık sürede reddi düşünmemek) sonrasında büyük borç yüklenmelerine yol açabilir. Ya da mirasçılar arası sözlü anlaşmalar ileride uyuşmazlığa dönebilir. Avukat, tüm bu süreçleri hukuki zemine oturtarak müvekkillerinin haklarını güvence altına alır. Saklı pay hesapları, tenkis talepleri gibi teknik konularda ancak uzman desteğiyle doğru adımlar atılabilir.
  • Müzakere ve Uzlaşma: Miras davaları çoğu zaman aile içi anlaşmazlıkları içerdiğinden, taraflar arasında sert çatışmalar olabilmektedir. İstanbul miras avukatları, arabuluculuk ve uzlaşma yöntemlerine de başvurarak davaların dostane çözümünü sağlayabilir. Çünkü bazen uzun yıllar sürecek bir dava yerine, makul bir anlaşma ile herkesin az çok tatmin olacağı bir paylaşım yapmak mümkündür. Avukat, tüm mirasçılarla iletişim kurup, menfaatleri değerlendirip, bir protokol kaleme alarak meseleyi sulhen halledebilir.
  • Mahkeme Süreçlerinde Temsil: Mahkemede ehil bir temsil, davanın sonucunu doğrudan etkileyebilir. İstanbul gibi büyük adliyelerde, miras davaları teknik detaylarla yürür. Delillerin toplanması, bilirkişi incelemeleri, tapu kayıtlarının celbi, tanık dinlenmesi gibi pek çok usul işlemi vardır. Deneyimli bir miras avukatı, hangi delilin nasıl sunulacağını, bilirkişi raporlarına nasıl itiraz edileceğini, Yargıtay’dan hangi emsal kararların getirileceğini bilir. Bu sayede müvekkilinin davasını en güçlü şekilde ortaya koyar.
  • Yabancı Unsurlu Durumlarda Rehberlik: İstanbul’da yaşayan yabancı uyruklu insanlar veya yurtdışında yaşayan Türk vatandaşları için miras süreçleri daha karmaşık olabilir. Bu konularda, milletlerarası özel hukuk bilgisini pratikle birleştiren bir avukat gereklidir. Örneğin yabancı bir müvekkilin Türkiye’deki malvarlığının intikali veya bir Türk’ün Almanya’daki malvarlığı için Türk mahkemesi kararı gerekmesi gibi durumlarda, avukat hem Türkiye’deki hem ilgili ülkedeki prosedürleri koordine eder.
  • Vergilendirme ve Resmî Yükümlülükler: Miras yoluyla intikal eden mallar için mirasçıların veraset ve intikal vergisi ödemesi gerekir. Avukatlar, veraset vergisi beyannamesinin süresinde ve doğru şekilde verilmesini sağlayarak, müvekkillerinin ceza ve faiz yüküyle karşılaşmasını önlerler. Ayrıca mirasın tescili (örneğin tapuda intikal) gibi işlemlerde de eşlik ederek, işlemlerin hatasız tamamlanmasına yardımcı olurlar.

Tüm bu nedenlerle, İstanbul miras hukuku avukatı ile çalışmak, bir lüks değil çoğu zaman zarurettir. Miras hukuku, birçoğumuzun hayatında belki bir kere karşılaştığı ancak o anda yapılacak hataların ömür boyu etkisinin hissedileceği bir alandır. Bir yanlış dilekçe veya kaçırılan bir süre, hak kaybına neden olabilir. Örneğin üç aylık reddi miras süresini geçiren birisi, artık borçlu bir mirasa katlanmak zorunda kalabilir. Yahut vasiyetnamedeki hakkını bilmediği için yıllarca dava açmayan bir mirasçı, 10 yıllık zamanaşımı sonrası hakkını tamamen yitirebilir.

İstanbul gibi hukuki hizmetlerin yaygın olduğu bir şehirde, güvenilir ve alanında uzman bir miras avukatı bulmak zor değildir. Bu avukatlar, hem hukuki bilgi hem de insani açıdan süreci yöneterek, acı bir kayıp sonrasında yaşanan mal paylaşımı süreçlerinin adil ve huzurlu geçmesine katkı sunarlar. Miras avukatı müvekkilinin çıkarını korurken, aile bağlarının da mümkün mertebe zedelenmemesine özen gösterir, zira miras davaları yıllarca süren aile içi huzursuzluklar yaratabilir. Sonuç olarak, İstanbul miras avukatı ile çalışmak, miras hukuku sürecinin en başından en sonuna kadar güvenli, hızlı ve hak odaklı ilerlemesini sağlar.


Sıkça Sorulan Sorular

Soru: Miras davası ne kadar sürer?

Cevap: Miras davalarının süresi; davanın türüne, iş yüküne ve uyuşmazlığın kapsamına göre değişir. İstanbul gibi büyük şehirlerde mahkemelerin yoğunluğu nedeniyle miras davaları genellikle 1 ila 3 yıl arasında sonuçlanır. Örneğin; vasiyetnamenin iptali, tenkis, tapu iptal-tescil, izale-i şüyu gibi davalar çoğunlukla 1-2 yıl sürerken, taraflar arası sert çekişmeler veya bilirkişi incelemeleri gerektiren kompleks davalar 3 yılı bulabilir . Basit işlemler (örneğin mirasçılık belgesi alınması) noterde hemen yapılabilirken, dava yoluyla alınması halinde 3 ay ila 1 yıl sürebilir . Unutulmamalıdır ki, davaların süresi her somut olaya göre farklılık gösterir; dava sırasında ilanen tebliğ gerekmesi, tarafların uzakta olması gibi etkenler süreyi uzatabilir. Bir İstanbul miras avukatı ile çalışmak, sürecin hızlanmasına olumlu katkı sağlayacaktır .

Soru: Miras davasında masraflar ne kadardır?

Cevap: Miras davalarının masrafları, davanın türüne ve değere göre değişen yargılama harç ve giderlerinden oluşur. Genel olarak bir miras davası açılırken ödenmesi gerekenler arasında başvuru harcı (2025 itibarıyla ~37 TL civarı), değer üzerinden alınan peşin harç (dava değerinin binde 6,831’i , belirsiz alacak olarak açılırsa maktu harç ~80 TL), tebligat gideri (kişi başı yaklaşık 30-50 TL), bilirkişi ücreti (ortalama 300-1000 TL arası, davanın niteliğine göre değişir ), keşif gideri (ortalama 600-800 TL civarı ) ve tanık ücreti (tanık başına ~40-50 TL) sayılabilir.

Örneğin İstanbul’da tapu iptal ve tenkis gibi davalarda dava değerine göre harç hesaplanır ve genellikle başlangıçta birkaç yüz TL yargılama gideri yatırılır . Davanın ilerlemesiyle birlikte gerekiyorsa ek bilirkişi ücretleri de istenebilir. Ayrıca eğer avukat tutulmuşsa, avukatlık ücreti de masraf kalemi olarak değerlendirilmelidir (bu, davanın masrafından ziyade vekâlet ücretidir). Nihayetinde davayı kazanan taraf, yaptığı yargılama giderlerini kaybeden taraftan isteyebilir; mahkeme kararında harç ve giderlerin karşı taraftan tahsiline hükmeder.

Soru: İstanbul miras avukatı ücreti ne kadardır?

Cevap: Avukatlık ücretleri, avukat ile müvekkil arasında serbestçe belirlenir ve davanın niteliğine, işin kapsamına göre değişir. İstanbul Barosu her yıl tavsiye niteliğinde bir Avukatlık Ücret Tarifesi yayınlar . 2023 yılı İstanbul Barosu tavsiyesine göre örneğin; mirasçılık belgesi çıkarma işi için 10.500 TL, ortaklığın giderilmesi davası için malın değerine oranla en az 25.000 TL + %10, reddi miras işlemi 15.000 TL, vasiyetnamenin iptali davası için en az 44.000 TL + değerinin %15’i gibi ücretler öngörülmüştür .

Ancak bunlar tavsiye niteliğindedir ve avukatlar için bağlayıcı değildir . Miras avukatı ücreti, davanın veya işin zorluk derecesi, süresi, terekenin büyüklüğü gibi unsurlara göre avukat ve müvekkil arasında pazarlıkla belirlenir. Kimi avukat saatlik ücret veya dava başına maktu ücret alırken, bazıları sonuçtan belli oranda pay (özellikle mal satışından pay şeklinde) isteyebilir ki bu, etik kurallara uygun olmak kaydıyla tarafların anlaşmasına bağlıdır. Ücretin ne zaman ve nasıl ödeneceği de sözleşmede kararlaştırılır; örneğin bir kısmı peşin, kalanı dava sonunda gibi taksitlendirilebilir . Önemli olan, müvekkilin avukatıyla ücret konusunda en başta açık ve yazılı bir anlaşma yapmasıdır.

Soru: Mirasçıların avukat tutması zorunlu mu?

Cevap: Hayır, miras davalarında avukat tutma zorunluluğu yoktur; taraflar hukuken kendilerini temsil edebilirler. Türk yargılama sistemi, avukat tutmayı zorunlu kılan bir kural getirmemiştir (istinaf ve Yargıtay aşamaları dahil). Ancak pratikte, miras davaları teknik bilgi gerektirdiği ve ciddi hak kayıplarına yol açabildiği için uzman bir miras avukatı ile çalışmak şiddetle tavsiye edilir . Özellikle İstanbul gibi karmaşık vakaların olduğu yerde, deneyimli bir avukat olmadan süreci yürütmek, süre kaçırma, dilekçe ve delil sunumunda eksiklik gibi telafisi zor hatalara sebep olabilir.

Avukat tutmak zorunlu değilse de, bir kamu hizmeti olan avukatlığın profesyonel desteği, mirasçıların haklarını tam olarak alabilmeleri için neredeyse elzemdir. Kaldı ki, bazı durumlarda karşı taraf avukatla temsil ediliyorsa, teknik konularda denklik sağlamak adına sizin de avukatla temsil edilmeniz faydalı olacaktır. Unutulmamalıdır ki miras davaları duygusal açıdan da yıpratıcı olabilir; avukat, sizin adınıza bu yükü omuzlayarak stresinizi azaltır ve objektif bir şekilde haklarınızı savunur.

Soru: En iyi miras avukatı nasıl seçilir? İstanbul’un en iyi miras avukatı kim?

Cevap: “En iyi miras avukatı” şeklinde kesin bir belirleme yapmak mümkün ve etik değildir; zira Türkiye Barolar Birliği meslek kuralları, avukatların kendilerini “en iyi” gibi sübjektif sıfatlarla tanıtmasını yasaklar . Her avukatın deneyimi, uzmanlık alanı ve yaklaşımı farklı olabilir. İstanbul gibi avukat sayısının çok olduğu bir şehirde, kendiniz için en uygun miras avukatını seçmek önemlidir. Bunun için şu kriterlere dikkat edebilirsiniz:

  • Avukatın uzmanlık alanı ve miras hukuku tecrübesi (daha önce benzer davalara bakmış olması avantajdır).
  • Müvekkil yorumları veya tavsiyeler (daha önceki müvekkillerinin memnuniyeti yol gösterici olabilir, ancak reklam yasağı nedeniyle bu bilgiler sınırlı olabilir).
  • Avukatın iletişim becerileri ve sizinle kurduğu diyalog (konunuzu dikkatle dinlemesi, sorularınıza açıklayıcı yanıtlar vermesi önemlidir).
  • Ücret politikasının şeffaflığı (ne kadar ücret talep ettiği ve bunun karşılığında neler yapacağı).
  • Avukatın iş yükü ve davanıza gerçekten zaman ayırıp ayıramayacağı.

İstanbul’da miras hukuku alanında kendini geliştirmiş, deneyim sahibi bir avukat, sizin için “en iyi” avukat olacaktır . Genellikle baro listeleri veya internet üzerindeki profesyonel profiller aracılığıyla miras hukuku tecrübesi olan avukatlara ulaşılabilir. İlk danışmada avukatınıza durumunuzu anlatıp onun yaklaşımını görmek, karar vermede yardımcı olur. Önemli olan, avukatınıza güven duymanız ve onunla rahat iletişim kurabilmenizdir. Zira miras süreci belki yıllarca sürebilir ve bu süre boyunca sağlıklı bir avukat-müvekkil ilişkisi başarıyı getirir.

İstanbul miras avukatı, miras hukuku alanındaki güncel değişiklikleri takip eder.

Soru: Mirasçılık belgesi (veraset ilamı) nereden ve nasıl alınır?

Cevap: Mirasçılık belgesi, diğer adıyla veraset ilamı, mirasçıların miras hakkını gösteren resmi belgedir. Eskiden bu belgeyi sadece Sulh Hukuk Mahkemeleri verirdi; ancak 14 Nisan 2011 tarihinde yürürlüğe giren 6217 sayılı Kanun ile noterler de mirasçılık belgesi düzenleyebilme yetkisi kazandılar . Dolayısıyla veraset ilamı almak için iki yol vardır:

  • Sulh Hukuk Mahkemesi: Miras bırakanın son yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesine bir dilekçe ile başvurarak alınabilir. Mahkeme, nüfus kayıtlarına dayanarak mirasçıları ve miras paylarını gösteren ilamı verir. Bu yolla alınan belge, halk arasında “mahkemeden veraset ilamı çıkarmak” olarak bilinir.
  • Noterlik: Mirasçılardan herhangi biri, herhangi bir notere (tercihen miras bırakanın yerleşim yerine yakın bir notere) nüfus kayıt örnekleriyle başvurarak noterden mirasçılık belgesi alabilir. Noter, Merkezi Nüfus Kayıt Sistemi (MERNİS) üzerinden gerekli sorgulamaları yaparak anında belgeyi düzenler. Noterlerin verdiği mirasçılık belgesi de mahkeme ilamı ile aynı hukuki etkiye sahiptir.

Uygulamada noter yolu genelde daha hızlıdır; birkaç saat içinde sonuçlanabilir. Ancak bazı durumlarda noterler belge veremez: Örneğin mirasçıların yabancı uyruklu olması, miras bırakanın vasiyetnamesi bulunması veya soy bağı karmaşıklıkları gibi hallerde noter “muris hakkında mahkeme kararı gerektiğini” belirtip talebi reddedebilir.

Böyle durumlarda yine sulh mahkemesine gitmek gerekir. İstanbul’da noterler genelde çoğu talebi karşılayabilmektedir. Veraset ilamı harç ve masrafı mahkemede cüzi (2025’te yaklaşık 100-200 TL), noterde de belge başına yaklaşık benzer tutardadır (her sayfa için noter ücret tarifesine göre). Noterden alınan mirasçılık belgesine mirasçılardan biri itiraz etmek isterse, yine mahkemeye başvurarak iptalini veya düzeltilmesini talep edebilir.

Soru: Reddi miras süresi ne kadardır ve reddedince ne olur?

Cevap: Mirası reddetme süresi, mirasçının mirasçı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren üç aydır (TMK m.606). Genellikle bu süre, miras bırakanın ölüm tarihinden başlar; zira mirasçılar çoğunlukla o anda mirasçı olduklarını öğrenirler. Üç ay içinde sulh hukuk mahkemesine başvurup sözlü veya yazılı beyanla mirasın reddedildiği bildirilmelidir. Reddeden mirasçı, sanki hiç mirasçı olmamış gibi miras hakkından çıkar. Onun payı varsa altsoyuna (çocuklarına) geçer; altsoyu yoksa diğer mirasçılara eklenir (TMK m.611). Örneğin bir kişi tek başına mirasçı ise ve mirası reddederse, bu durumda miras başka mirasçı yoksa Devlet’e (Hazine’ye) geçer; eğer yedek mirasçı veya diğer zümre mirasçılar varsa onlara geçer.

Mirasın reddi, tüm mirası kapsar; kısmi ret mümkün değildir (yani “borçları reddedip malları alayım” şeklinde bir seçenek yoktur). Reddeden kişi, mirasın hiçbir kazancından yararlanamayacağı gibi borçlarından da sorumlu olmaz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir durum: Eğer miras bırakan ölmeden önce çok borçlu idi ve mirasçılar alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla mirası reddederse, alacaklılar bu reddin iptalini isteyebilirler (TMK m.618). Bu, kötü niyetli reddi önlemeye yöneliktir.

Üç aylık süre geçtikten sonra susma genelde mirası kabul anlamına gelir (açıkça kabul beyanı olmasa da). Yine de miras bırakanın malvarlığı sonradan borca batık olduğu anlaşılırsa, mirasçılar ölümden sonra 3 ayı geçirmiş olsalar bile öğrenmeden itibaren 3 ay içinde “borca batıklık nedeniyle tutanakla reddi” talep edebilirler. Bu daha istisnai bir yoldur.

İstanbul miras avukatı, miras davalarında aile içi ilişkileri korumak için çalışır.

Reddeden mirasçı, ileride fikir değiştirse bile kural olarak bu beyanından dönemez. Bu nedenle, mirasın reddi kararı iyi düşünülmelidir. Reddi mirasın sonuçları arasında, mirasçının o mirastan hiçbir hak talep edememesi ve miras bırakanın borçlarından kurtulması sayılır. Pratikte reddi miras en çok borçlu murislerin mirasında veya mirasçının mirası istemediği (örneğin manevi nedenlerle uzak durmak istediği) durumlarda kullanılır. İstanbul’da da bankalara kredi borcu olan veya iflas etmiş kişilerin mirasları için yakınları tarafından sıklıkla reddi miras yapılmaktadır. Bu işlem basit olsa da süresinde yapmak kritik önem taşır; bu nedenle böyle bir durumda vakit kaybetmeden hukuki danışmanlık almak faydalı olacaktır.

Soru: Miras paylaşımı için dava açmadan önce ne yapmalı?

İstanbul miras avukatı, miras işlemlerinin hukuki çevrelerde doğru bir şekilde yürütülmesini sağlar.

Cevap: Bir mirasın paylaşılması hususunda mirasçılar anlaşmazlık yaşıyorsa, hemen dava yoluna gitmeden önce diyalog ve uzlaşma yollarını denemek en sağlıklı yaklaşımdır. Öncelikle tüm mirasçıların katılımıyla bir toplantı yapılıp terekenin dökümü çıkarılmalı (hangi mal, hak ve borçlar var belirlenmeli) ve herkesin talepleri dinlenmelidir. Eğer mirasçılar kendi aralarında anlaşabilirse, bir miras taksim sözleşmesi düzenleyerek paylaşımı yapabilirler – bu sözleşmeyi bir avukat yardımıyla hazırlayıp imzalamaları yeterlidir, ayrıca dava açmaya gerek kalmaz. Anlaşma kısmen mümkün oluyorsa, örneğin bazı mallar paylaşılıp sadece bir taşınmaz üzerinde uzlaşma sağlanamıyorsa, sadece o taşınmaz için dava açmak çözüm olabilir (örneğin izale-i şüyu davası).

Dava açmadan önce yapılacak bir diğer hazırlık, gerekiyorsa terekeye temsilci atanmasını istemektir. Mesela mirasçılardan biri kısıtlı veya uzak bir yerdeyse, terekenin korunması için mahkeme geçici temsilci atayabilir. Bu, paylaşım öncesi oluşabilecek zararları önler.

Ayrıca paylaşım öncesi, mirasçılar arası güven problemi varsa, terekeye ihtiyati tedbir konulması düşünülebilir; mahkemeden talep edilerek önemli malların satışı önlenir . Böylece müzakere sürecinde kimsenin tek taraflı tasarrufta bulunmasının önüne geçilir.

Özetle, dava açmadan önce öncelikle mirasçıların mümkünse uzlaşması, değilse sınırlı konularda anlaşarak sadece çekişmeli kısmı dava konusu etmeleri, hem zaman hem masraf açısından daha iyidir. Elbette her durumda bu mümkün olmayabilir; o zaman da hazırlıklı bir şekilde dava açılmalıdır. Bu hazırlık aşamasında bir miras hukuku avukatından yardım almak, atılması gereken doğru adımları belirlemenizi kolaylaştırır ve olası dostane çözümleri değerlendirmenize katkıda bulunur.


Anahtar Kelimeler (Özet): İstanbul miras avukatı, miras hukuku İstanbul, miras avukatı Marmara, miras hukuku danışmanı, yasal mirasçı, atanmış mirasçı, vasiyetname, miras sözleşmesi, saklı pay, tenkis davası, muris muvazaası, mirastan mal kaçırma, vasiyet iptali, miras reddi, mirasın reddi, veraset ilamı, mirasçılık belgesi, tereke tespiti, ortaklığın giderilmesi, izale-i şüyu, miras paylaşımı, miras davaları, İstanbul Sulh Hukuk, miras vergisi, miras planlaması, İstanbul Barosu miras, en iyi miras avukatı, miras hukuku uzmanı, Bilal Alyar miras, Yargıtay miras içtihat, AİHM miras hakkı, Anayasa miras, TMK miras hükümleri, mirasçı zümreleri, miras avukatı ücreti. – https://www.adalet.gov.tr/ https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/ iş avukatı Ceza Avukatı Ana Sayfa – en İyi miras avukatı – istanbul miras avukatı

Illuminated People's Committee Building in Ho Chi Minh City at twilight showcasing French colonial architecture.
istanbul miras avukatı ofisi

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top