Miras Avukatı: Türk Miras Hukukunda Uzmanlık ve Detaylı Rehber

Miras avukatı, miras hukuku alanında uzmanlaşmış ve bir kişinin vefatı sonrası mal varlığının yasal mirasçılarına intikal etmesiyle ilgili hukuki işlemlerde müvekkillerine destek olan avukattır. Miras hukuku, hukukun en eski ve önemli dallarından biri olup aile ilişkilerini, mal paylaşımını ve mülkiyet hakkını yakından ilgilendirir.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir” diyerek miras hakkını anayasal güvence altına almıştır . Bu yönüyle miras hukukunun kuralları kamu düzenine ilişkin sayılır ve toplumun temel yapısını etkiler. Özellikle büyük şehirlerde, örneğin İstanbul gibi ekonomik merkezlerde, miras kalan malvarlıklarının yüksek değer taşıması ve aile yapılarının karmaşık olması nedeniyle miras hukuku avukatına duyulan ihtiyaç oldukça fazladır. Bu kapsamlı rehberde, miras hukukunun temel kavramları, miras avukatının rolü, mirasın paylaşımı ve miras davaları gibi konular ele alınacak; ayrıca miras avukatı İstanbul arayışında olanlar için bölgesel hususlara da değinilecektir.

Her bölümde akademik ve resmi bir dille, konunun detayları incelenecek ve gerektiğinde Yargıtay, Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi gibi kamu kurumları veya uluslararası yargı mercilerinin içtihatlarına değinilecektir. Böylece miras avukatı kavramı ve miras hukukunun tüm boyutları derinlemesine açıklanacak, aranan anahtar kelimeler ve türevleri doğal ve organik bir şekilde metne yedirilecektir. Son bölümde, konuyla ilgili sıkça sorulan sorular yanıtlanacak ve makalenin özeti niteliğinde anahtar kavramlar vurgulanacaktır.

Miras Hukuku Nedir?

Miras hukuku, bir kimsenin vefatı halinde malvarlığının yasal mirasçılarına veya ölüme bağlı tasarrufla (örneğin vasiyetnameyle) atanmış mirasçılarına geçişini düzenleyen hukuk dalıdır . Miras hukuku, Türk Medeni Kanunu’nun üçüncü kitabında kapsamlı şekilde ele alınmıştır. Bu alan, mirasbırakanın (muris) terekesinin kimlere ve hangi oranlarda intikal edeceğini, mirasçılar arasındaki ilişkiyi, vasiyetname ve miras sözleşmesi gibi ölüme bağlı tasarrufların geçerlilik şartlarını ve mirasın paylaşım usullerini belirler. Miras hukuku kapsamında değerlendirilen başlıca konular şunlardır:

  • Mirasçılık ve mirasçılar: Yasal mirasçılar kimlerdir, hangi akrabalık dereceleri mirastan pay alır ve mirasçılık belgesi (veraset ilamı) nasıl alınır?
  • Mirasın geçişi: Miras ne zaman ve nasıl açılır, mirasbırakanın ölümüyle tereke üzerindeki hak ve borçlar mirasçılara hangi ilke ile geçer?
  • Tereke ve miras paylaşımı: Terekenin (miras bırakanın aktif ve pasif malvarlığı) tespiti, yönetimi ve mirasçılar arasında paylaştırılması nasıl yapılır; sulh (anlaşma) yoluyla veya dava yoluyla paylaşımın esasları.
  • Ölüme bağlı tasarruflar: Vasiyetname hazırlanması ve tenfizi (yerine getirilmesi), resmi veya el yazılı vasiyetnamelerin şekil şartları; miras sözleşmesi akdedilmesi ve mirastan feragat gibi işlemler.
  • Saklı pay ve zorunlu mirasçılar: Kanunun, bazı mirasçılara mirastan asgari bir pay ayrılmasını nasıl güvence altına aldığı; saklı pay oranları ve bu payın ihlali halinde açılacak tenkis davaları.
  • Mirasın reddi (redd-i miras): Mirasçının, kanunda öngörülen süre ve usulde mirası reddederek borçlarından sorumluluktan kurtulması.
  • Miras sebebiyle açılan davalar: Mirasçılık belgesine itiraz, vasiyetnamenin iptali davası, miras sözleşmesinin iptali, muris muvazaası (mirastan mal kaçırma) nedeniyle tapu iptali ve tescil davaları, ortaklığın giderilmesi (izale-i şüyu) davaları gibi miras kaynaklı uyuşmazlıkların çözümü.

Görüldüğü üzere miras hukuku, birçok alt başlığı barındıran geniş bir alandır. Miras avukatı, tüm bu konularda bilgi ve deneyim sahibi olarak müvekkillerine yol gösterir. Aşağıda, Türk miras hukukunun temel prensipleri ve miras avukatının üstlendiği roller ayrıntılı olarak incelenecektir.

Türk Medeni Kanunu’nda Miras Hakkının Dayanakları

Türk miras hukuku, başlıca dayanağını 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’ndan alır. Miras ile ilgili hükümler, bu Kanun’un üçüncü kısmında (madde 495 ve devamında) düzenlenmiştir. Ayrıca mirasçılık belgesi verilmesi, terekenin tasfiyesi gibi hususlarda ilgili diğer yasal mevzuat (Noterlik Kanunu, Mirasın Taksimi Hakkında Tüzük vb.) uygulama detaylarını belirler. Miras hakkı, yukarıda değinildiği gibi anayasal bir hak olup Anayasa m.35 ile güvence altındadır . Dolayısıyla mirasla ilgili yasal düzenlemeler, mülkiyet hakkının devamı niteliğinde görülür ve kanun koyucu bu konuda hem miras bırakanın tasarruf özgürlüğünü hem de mirasçıların haklarını dengelemeye çalışır .

Türk Medeni Kanunu’nun miras hükümleri, 1926 tarihli eski Medeni Kanun’dan (AK) günümüze büyük ölçüde korunmuş, 2002’de yürürlüğe giren yeni Kanun ile bazı modernleştirmeler yapılmıştır. Örneğin, eski kanunda evlilik dışı çocukların mirasçılık hakları kısıtlı iken, günümüzde bu ayrım kaldırılmış; evlatlıkların mirasçılığı güçlendirilmiş; sağ kalan eşin mirastaki konumu iyileştirilmiştir.

Bu gelişmeler aynı zamanda Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları normlarıyla da uyumludur. Nitekim Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarında miras hakkı, ayrımcılık yasağı ve aile hayatına saygı bağlamında ele alınmış ve yasa koyucular üzerinde etki yapmıştır. Örneğin, Marckx/Belçika (1979) kararında AİHM, evlilik dışı doğan çocuğun annesinin mirasından yararlanmasını kısıtlayan Belçika yasasının aile yaşamına saygı ve ayrımcılık yasağı ile bağdaşmadığına hükmederek ülkeye yasa değişikliği yaptırmıştır . Benzer şekilde, Türk hukukunda da 2002 Medeni Kanunu ile bu tür ayrımcı hükümler kaldırılmıştır.

Miras hukuku alanındaki yasal mevzuatın ve içtihatların sürekli güncellenmesi, miras avukatı açısından yakından takip edilmelidir. Örneğin, 2011 yılında çıkarılan 6111 sayılı Kanun’la Noterlere sınırlı koşullarda mirasçılık belgesi düzenleme yetkisi tanınmış; 2017’de 7035 sayılı Kanun’la miras hukukunda arabuluculuk kurumu getirilmesine yönelik düzenlemeler tartışılmıştır.

En güncel olarak, 2023 yılında Anayasa Mahkemesi’ne intikal eden bir iptal davasında, TMK m.510’daki “saklı paylı mirasçı dışında mirastan çıkarma yapılamaması” kuralının mülkiyet ve miras hakkını ihlal edip etmediği incelenmiştir . Tüm bu gelişmeler, miras hukuku alanında uzmanlaşmış avukatların hukuki bilgi birikimini canlı tutmasını ve her somut olaya güncel mevzuat ışığında yaklaşmasını gerekli kılmaktadır.

Mirasın Açılması ve Külli Halefiyet İlkesi

Bir kişi vefat ettiği anda onun mirası (terekesi) yasal mirasçılarına geçer. Medeni Kanun’da bu geçişin otomatik olduğu ve mirasçıların miras bırakanın ölümüyle birlikte mirası bir bütün olarak kazandığı açıkça hükme bağlanmıştır. Külli halefiyet adı verilen bu ilkeye göre, miras bırakanın tüm malvarlığı (aktifler ve pasifler) anında mirasçılarına intikal eder . TMK m.599, “Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar” diyerek bu durumu ifade eder . Bu kazanım, mirasçıların ayrıca bir kabul beyanına gerek olmaksızın kanundan dolayı mirasçı sıfatını kazanmaları demektir .

Külli halefiyet gereğince mirasçılar, miras bırakanın hem haklarına hem de borçlarına halef olurlar . Yani miras bırakanın mülkiyetindeki taşınır-taşınmaz mallar, alacakları, bankadaki parası, menkul kıymetleri gibi mal varlığı değerleri mirasçılara geçerken; aynı zamanda onun borçları ve yükümlülükleri de mirasçılara intikal eder. Bu nedenle mirası reddetmeyen mirasçılar, miras bırakanın borçlarından kendi kişisel malvarlıklarıyla da sorumlu hale gelebilirler . Kanun, bu sorumluluğun sınırsız olmasını engellemek amacıyla bazı koruyucu mekanizmalar öngörmüştür: Örneğin, mirası reddetme hakkı (belli sürede kullanılmazsa mirasın kesin kazanımı söz konusu olur) ve terekenin resmi tasfiyesini isteme hakkı gibi.

Mirasın açılması anı, mirasbırakanın ölüm anıdır. Ölüm, hukuk düzeninde mirasın açılması olayıdır ve bu anda mirasçılar belirlenir. Ayrıca ölümle birlikte mirasçı olabilmek için sağ ve mirasa ehil olmak şarttır: Mirasbırakanın ölümü anında sağ olanlar mirasçı olabilir. Ana rahmindeki cenin (doğmamış çocuk) ise sağ doğmak koşuluyla mirasçı kabul edilir (TMK m.28) . Bu nedenle mirasbırakan öldüğünde hamile bir eşi varsa, doğacak çocuğun miras hakkı korunur ve paylaşım bu çocuğun doğumu beklenerek yapılır.

Mirasın açılmasıyla birlikte tereke, mirasçılar arasında henüz paylaşılmamış ortaklık (elbirliği mülkiyeti) durumundadır. Birden çok mirasçı varsa, miras paylaşılıncaya kadar terekeye ait hak ve mallara elbirliğiyle sahip olurlar .

Bu elbirliği mülkiyeti (iştirak halinde mülkiyet), mirasçıların kendi aralarında anlaşarak veya dava yoluyla mal paylaşımı yapmasına kadar devam eder. Elbirliği mülkiyetinde mirasçılar tek başlarına tereke malları üzerinde tasarrufta bulunamazlar; ancak birlikte hareket ederlerse mümkün olabilir. Bu durum, mirasçıların haklarını korumak içindir. Örneğin mirasbırakandan kalan bir ev, tüm mirasçılara müştereken ait olur ve paylaşmadan önce satışı için hepsinin onayı gerekir. Aksi takdirde, anlaşmazlık halinde mahkeme müdahalesiyle ortaklığın giderilmesi yoluna başvurulur ki bu konu aşağıda ayrıca ele alınacaktır.

Özetle, mirasbırakanın ölümüyle miras kendiliğinden mirasçılara geçer ve mirasçılar terekedeki malvarlığını ve borçları üstlenir. Bu genel kuralın istisnaları ve mirasçıların korunma yolları (reddi miras gibi) devamında açıklanacaktır. Miras avukatının bu aşamadaki rolü, müvekkillere mirasın açılmasıyla doğan hak ve yükümlülükleri konusunda danışmanlık yapmak, terekenin tespiti için gerekli işlemleri başlatmak ve mirasçıların menfaatlerini koruyacak önlemleri almaktır.

Yasal Mirasçılar ve Zümre Sistemi

Türk hukukunda yasal mirasçılar, mirasbırakanın kan bağıyla bağlı olduğu akrabaları ve sağ kalan eşidir. Medeni Kanun, kan hısımlarını mirasçılık bakımından zümrelere (derecelere) ayırmıştır. Zümre sistemi, mirasçılık sırasını ve miras paylarını belirler. Aşağıda zümreler ve bunlara dahil mirasçılar açıklanmaktadır:

Birinci Zümre: Altsoy (Çocuklar ve Torunlar)

Birinci derecede (zümrede) mirasçılar, murisin altsoyudur. Bu gruba, miras bırakanın çocukları, torunları, torun çocukları vb. tüm füruu girer. Mirasbırakanın evlatlık edindiği kişi de altsoy gibi mirasçıdır. Birinci zümrede mirasçılar, kural olarak eşit oranda miras alırlar (örneğin mirasbırakanın iki çocuğu varsa tereke ikiye bölünür). Ölen çocuk yerine onun altsoyu (torunlar) geçer ve halefiyet (önsoya geçme) ilkesi gereği, miras payı torunlar arasında bölüşülür.

Altsoy mirasçıların payları eşit olmakla birlikte, sağ kalan eş de varsa onun durumu ayrıca belirtilir (eşin miras hakkı aşağıda ayrıca ele alınacaktır). Birinci zümreden mirasçı mevcutsa, daha alt zümrelere miras geçmez; yani çocuklar veya torunlar hayattaysa, murisin anne-babasına miras düşmez.

İkinci Zümre: Ana ve Baba (Üstsoy) ve Kardeşler

Mirasbırakanın altsoyu yoksa veya mirasçı bırakmamışsa, miras ikinci zümreye geçer. İkinci zümrede mirasçılar, mirasbırakanın anne ve babasıdır. Anne ve baba, mirası eşit olarak paylaşır. Anne veya babadan biri ölmüşse, ölenin payı kendi altsoyuna (mirasbırakanın kardeşlerine veya yeğenlerine) geçer. Örneğin, mirasbırakanın annesi vefat etmişse, annenin payı mirasbırakanın hayatta olan kardeşlerine kalır. Kardeşler de eşit pay alır; ölmüş kardeş yerine de onun çocukları (yeğenler) halef olur.

İkinci zümrede de miras paylaşımı kan hısımlığı esasına dayanır. Mirasbırakanın annesi ve babası sağ ise, her biri terekenin dörtte birini alır (diğer yarısı sağ kalan eşe gider, eş varsa – eşin payı aşağıda). Eğer anne veya babadan biri yoksa, onun payı çocuklarına (mirasbırakanın kardeşlerine) geçer. Kardeşlerin bulunmadığı durumlarda, ölen anne/babanın payı diğer sağ ebeveyne eklenir.

Üçüncü Zümre: Büyükana ve Büyükbaba (Büyük Üstsoy) ve Amca, Hala, Dayı, Teyze

Mirasbırakanın ne altsoyu ne de anne-babası ve kardeşleri yoksa, miras üçüncü zümreye intikal eder. Bu zümrede büyükanneler ve büyükbabalar (dede ve nine) mirasçıdır. Mirasbırakanın babaannesi, dedesi, anneannesi ve dedesi eşit derecede mirastan pay alır. Her biri terekenin dörtte birini alır gibi düşünülebilir (sağ kalan eş yoksa). Eğer büyükbaba veya büyükannelerden biri ölmüşse, onun payı kendi altsoyuna geçer. Bu altsoy, mirasbırakanın halaları, amcaları, teyzeleri, dayılarıdır. Örneğin, mirasbırakanın dedesi vefat etmişse, dedenin payı mirasbırakanın amca/halalarına kalır. Onlar da yoksa, daha alt kuşaklara (kuzenler vs.) silsile halinde geçiş olur.

Üçüncü zümrede de bölüşüm, zümre içinde eşitlik ve altsoyun halefiyeti ilkelerine göre gerçekleşir. Ancak uygulamada üçüncü zümreye intikal nadirdir, zira genellikle ilk iki zümreden birinde mirasçı bulunur. Yine de, kimsesi olmayan bir kişinin malvarlığı üçüncü zümredeki uzak akrabalarına kalabilir.

Sağ Kalan Eşin Mirasçılığı

Sağ kalan eş (karı veya koca), yukarıdaki zümre sistemine dahil olmamakla birlikte, her durumda yasal mirasçıdır ve özel bir statüye sahiptir. Eş, mirasbırakanın ölüm anında evlilik bağı devam ediyorsa mirasçı olur (boşanma davası varsa ve kesinleşmemişse bile, ölüm sırasında evlilik sürüyorsa eş mirasçıdır). Sağ kalan eşin mirastaki yasal payı, mirası paylaştığı zümreye göre değişir:

  • Mirasbırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, sağ kalan eş terekenin 1/4’üne sahip olur (diğer 3/4’ü çocukları arasında eşit paylaşılır) .
  • Mirasbırakanın ana-baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa (yani altsoy yok, anne veya baba hayatta ya da kardeşler var), eşin yasal miras payı 1/2’dir . Kalan yarıyı anne tarafı ve baba tarafı paylaşır.
  • Mirasbırakanın üçüncü zümresi ile birlikte (büyükbaba, nine veya onların altsoyu) mirasçı olursa, sağ kalan eşin yasal payı 3/4 olarak kanunda öngörülmüştür . Geriye kalan 1/4’ü o zümredeki akrabalar paylaşır.
  • Mirasbırakanın hiç kanuni mirasçısı yoksa (yani altsoy, anne-baba, büyükanne-büyükbaba ve bunların altsoyundan kimse yoksa), sağ kalan eş tek başına mirasın tamamını alır (m.499). Bu durumda eş, tek mirasçı sıfatıyla terekeyi devralır.

Görüldüğü gibi, sağ kalan eşin miras payı, mirası birlikte paylaştığı zümreye göre farklılık gösterir. Bu düzenleme, eşin özellikle uzak akrabalarla mirası paylaşmak durumunda kaldığında mağdur olmaması için yapılmıştır. Örneğin, çocukların olmadığı bir durumda bütün mirasın eşe kalmayıp bir kısmının anne-baba veya kardeşlere gitmesi öngörülmüş, ancak daha uzak akrabalar söz konusuysa eşin payı 3/4’e çıkarılmıştır.

Sağ kalan eş aynı zamanda mirastan feragat sözleşmesi yapmamış, boşanmamış ve mirastan ıskat (çıkarılma) edilmemiş olmalıdır. Eşin, evlilik malları rejiminden doğan hakları da (örneğin artık değer alacağı) miras payına ek olarak talep edilebilir ki bu konu ayrı bir medeni hukuk (mal rejimi) meselesidir.

Devletin Mirasçılığı (Mirasın Devlete Kalması)

Mirasbırakanın yukarıda sayılan zümrelerden hiç mirasçısı bulunmazsa ve sağ kalan eşi de yoksa, miras Devlet’e (Türkiye Cumhuriyeti Hazinesine) geçer. TMK m.501’e göre “Mirasçı bırakmaksızın ölen kimsenin mirası Devlet’e geçer.” .

Devlet, bu durumda yasal mirasçı sıfatıyla terekeyi iktisap eder. Devletin mirası alması halinde, mirasbırakanın borçları için kural olarak sorumluluğu terekenin mevcut malvarlığıyla sınırlıdır; devlet, ölenin şahsi borçlarından kendi malvarlığıyla sorumlu olmaz. Böylece, hiç mirasçısı olmayan kişilerin malvarlıkları sahipsiz kalmamakta ve kamuya intikal etmektedir. Uygulamada bu duruma da sık rastlanmasa da, örneğin kimsesiz bir kimsenin bankadaki mevduatı, gayrimenkulleri vb. mirasçı yoksa kanunen Hazine’ye devrolunur.

Yukarıdaki zümre sistemi ve sağ kalan eşin durumu, yasal mirasçılık rejiminin temelini oluşturur. Miras avukatı, müvekkillerinin hangi zümreden mirasçı olduğunu, hak ettiği miras payını ve paylaşım usulünü tespit ederek gerekli işlemleri yapmakla yükümlüdür. Özellikle mirasçılar çok sayıda ve farklı derecelerden ise, miras paylarının hesaplanması karmaşık hale gelebilir. Bu noktada hukuki bilgi kadar deneyim de önemlidir.

Saklı Paylı Mirasçılar ve Zorunlu Miras Hakkı

Türk miras hukukunda bazı mirasçılar, saklı paylı mirasçı olarak adlandırılır ve bunların miras paylarının bir kısmı kanunen koruma altına alınmıştır. Saklı paylı mirasçıların mirastan tamamen mahrum bırakılmaları engellenmiştir; mirasbırakan, bu mirasçıların saklı payı üzerinde tasarrufta bulunamaz. Saklı pay kısaca, kanunun belirlediği zorunlu mirasçıların miras hakkının asgari teminat altındaki kısmıdır.

Kimler saklı paylı mirasçıdır? Türk Medeni Kanunu’na göre mirasbırakanın altsoyu (çocukları, torunları), anne ve babası ile sağ kalan eşi saklı paylı mirasçılardır. Kardeşler, 2007 yılına kadar saklı paylı mirasçı iken yapılan kanun değişikliğiyle bu statüden çıkarılmışlardır. Güncel durumda:

  • Altsoy (çocuklar ve onların yerine geçen torunlar): Yasal miras paylarının yarısı saklı paydır . Örneğin mirasbırakanın bıraktığı payın yasal olarak çocuğuna düşen kısmının yarısı, o çocuk için saklı paydır.
  • Ana ve baba (ikinci zümre): Her birinin yasal miras payının dörtte biri saklı paydır . Mirasbırakanın anne ve babasının miras hakkının %25’i saklı pay olarak güvence altındadır.
  • Sağ kalan eş: Saklı pay oranı, eşin hangi zümreyle birlikte mirasçı olduğuna göre değişir. Kanuna göre sağ kalan eş, altsoy veya anne-baba zümresiyle birlikte mirasçı olmuşsa yasal miras payının tamamı saklı paydır . Diğer hallerde (örneğin eş, sadece büyükbaba/babaanne zümresiyle mirasçıysa) saklı payı yasal payının yarısı olabilmektedir . Pratik olarak, sağ kalan eş çoğu durumda saklı payının tamamını kanunen koruma altında bulundurur.

Saklı paylı mirasçılar, mirasbırakanın tasarruf nisabını sınırlar. Tasarruf nisabı, mirasbırakanın kendi iradesiyle (örneğin vasiyetname ile) serbestçe dağıtabileceği miras kısmıdır. Terekenin toplamından saklı paylar çıkarıldıktan sonra kalan kısım tasarruf nisabıdır. Mirasbırakan, ancak bu kısım üzerinde istediği gibi tasarruf edebilir; saklı paylara tecavüz edecek şekilde bir ölüme bağlı tasarruf yaparsa, saklı paylı mirasçılar buna itiraz edebilir.

Örneğin, bir mirasbırakanın iki çocuğu varsa ve eşi yoksa, her çocuğun yasal payı 1/2, saklı payı bu yasal payın yarısı yani 1/4’tür. Mirasbırakan bir vasiyetname ile malvarlığının tamamını bir hayır kurumuna bırakmak istese bile, çocukların her birinin 1/4 oranındaki saklı paylarını ihlal edemez. Böyle bir durumda çocuklar tenkis davası açarak saklı paylarının iadesini talep edebilirler.

Tenkis davası, saklı paylı mirasçıların saklı paylarını zedeleyen ölüme bağlı tasarrufların veya mirasbırakanın sağlığında yaptığı bağışların (karşılıksız kazandırmaların) ölümden sonra mahkeme kararıyla orantılı olarak indirilmesini sağlayan davadır. TMK m.560 ve devamında düzenlenen tenkis hükümlerine göre, mahkeme, saklı paylar ihlal edilmişse, ihlal oranında vasiyetname hükümlerini veya bağışları azaltır ve saklı paylı mirasçıya eksik kalan kısmı tahsis eder. Örneğin, mirasbırakan malının tamamını bir kişiye vasiyet etmişse ve çocuklarının saklı payı bu vasiyet nedeniyle alamadıkları bir kısım ise, tenkis kararıyla vasiyet alacaklısının hakkı azaltılarak çocuklara saklı payları verilir .

Saklı pay kurumu, mirasbırakanın miras bırakma özgürlüğüne bir sınırlama getirdiğinden, bu konuda dengeli bir yaklaşım söz konusudur. Kanun koyucu, bir yandan aile fertlerinin tamamen mirassız bırakılmasını önlemek isterken, diğer yandan mirasbırakanın da malvarlığını dilediği gibi tasarruf edebilmesine belirli ölçüde imkan tanır. Bu sebeple saklı pay oranları, mirasçıların yakınlık derecelerine göre farklılaştırılmıştır.

Mirastan Çıkarma (Iskat) ve Mirasçılıktan Yoksunluk

Mirasbırakan, saklı paylı dahi olsa bir mirasçısını belirli sebeplerle miras dışında bırakmak isteyebilir. Türk hukukunda mirastan çıkarma (ıskat) kurumu, TMK m.510’da düzenlenmiştir. Kanuna göre, sadece saklı paylı mirasçılar hakkında mirastan çıkarma tasarrufu yapılabilir ve bunun da kanunda sayılan haklı sebeplere dayanması gerekir . Yani mirasbırakan, saklı payı olmayan bir mirasçıyı (örneğin kardeşini) vasiyetnameyle miras dışında bırakamaz; ona zaten istemezse mirasından pay bırakmaz. Ancak saklı paylı mirasçıları miras hakkından mahrum bırakmak istiyorsa, bunu ancak mirasçılıktan çıkarma yoluyla ve kanuni şartlara uygun biçimde yapabilir.

TMK m.510’a göre mirasbırakan, iki halde saklı paylı mirasçısını mirastan çıkarabilir :

  1. Mirasçı, mirasbırakana veya mirasbırakanın yakınlarından birine karşı ağır bir suç işlemişse.
  2. Mirasçı, mirasbırakana veya ailesine karşı yükümlülüklerini önemli ölçüde yerine getirmemişse (örneğin, mirasbırakana karşı aile hukukundan doğan nafaka, bakım gibi görevlerini ağır biçimde ihmal etmişse).

Bu iki hal dışında mirasbırakanın keyfi sebeplerle saklı paylı mirasçısını tamamen mirastan mahrum bırakması mümkün değildir. Kanun, mirastan çıkarma işleminin vasiyetnamede açıkça sebebiyle birlikte belirtilmesini şart koşar (TMK m.512). Eğer mirasbırakan gösterdiği sebebi ispatlayamaz veya kanunun öngördüğü ağırlıkta değilse, mirastan çıkarma geçersiz olur ve çıkarılan mirasçı saklı payını talep edebilir.

Mirastan çıkarma sonucunda, çıkarılan mirasçı miras payından tamamen yoksun kalır. Ancak kanun, eğer mirasçı saklı paylı bir mirasçı ise ve mirastan çıkarılmışsa, onun saklı payı varsa kendi altsoyuna geçmesini öngörür (TMK m.511). Yani örneğin mirasbırakan, oğlunu mirastan ıskat ettiyse ve oğlu saklı paylı mirasçıydı, oğlunun çocukları (mirasbırakanın torunları) dedelerinin (mirasbırakanın) mirasından, babalarının saklı payı kadar bir kısmı alabilirler. Bu sayede mirasbırakanın torunları, babaları mirastan çıkarılsa bile dedelerinin mirasından pay alabileceklerdir.

Mirastan çıkarma ile karıştırılmaması gereken bir husus da mirasçılıktan yoksunluk hâlidir. Mirasçılıktan yoksunluk (diğer adıyla mirasçılığa ehil olmama), kanunen mirasçı olamama durumudur ve mirasbırakanın iradesinden bağımsız olarak ortaya çıkar.

TMK m.578’de düzenlenen bu durumlara göre, mirasbırakanı kasten öldüren veya öldürmeye teşebbüs eden, mirasbırakana veya yakınlarına karşı ağır bir suç işleyen, mirasbırakanın son iradesine (vasiyetnameye) karşı hile veya tehdit uygulayan, zorlayan veya bu belgeyi kasten gizleyen/yok eden kişiler, kanunen mirasçı olamazlar. Bu fiilleri işleyen bir kişi mirasbırakanın evladı dahi olsa, mirastan pay alamaz (mirasçılıktan mahrum kalır). Mirasçılıktan yoksunluk, mahkeme kararıyla tespit edilir ve sanki o kişi mirasbırakandan önce ölmüş gibi işlem yapılır; payı varsa kendi altsoyuna geçer.

Özetle, mirastan çıkarma mirasbırakanın tasarrufuyla ve sınırlı sebeplerle yapılan bir işlemdir, mirasçılıktan yoksunluk ise kanunun öngördüğü ağır fiiller sonucu kendiliğinden doğan bir yaptırımdır. Miras avukatı, müvekkilinin böyle durumlarla karşılaşması halinde (örneğin geçerli bir ıskat tasarrufu var mı, ya da diğer mirasçı mirasçılıktan yoksun düşebilir mi gibi sorularda) hukuki yolu belirler. Mirasçılıktan çıkarılan veya yoksun kalan kişilerin yerine geçecek mirasçıların belirlenmesi, saklı pay hesapları ve olası davaların (ör. mirastan çıkarma tasarrufuna itiraz davası) yürütülmesi de uzmanlık gerektirir.

Vasiyetname ve Ölüme Bağlı Tasarruflar

Vasiyetname, mirasbırakanın ölmeden önce kendi iradesiyle yaptığı, malvarlığının ölüm sonrasında nasıl paylaştırılacağını düzenleyen resmi bir belgedir. Vasiyetname ve miras sözleşmesi gibi işlemler, hukuken ölüme bağlı tasarruf olarak adlandırılır. Mirasbırakan, kanunun belirlediği sınırlar dahilinde (özellikle saklı payları zedelememek kaydıyla) vasiyetnameyle malvarlığını dilediği kişilere bırakabilir, belirli mal vasiyet edebilir veya mirasçı atayabilir.

Türk Medeni Kanunu’na göre üç tür vasiyetname vardır: Resmî vasiyetname, el yazılı vasiyetname ve sözlü vasiyetname (istisnai durumlarda). Bu vasiyetname türlerinin şekil ve usul şartları kanunda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (TMK m.531-544). Aşağıda vasiyetname türleri ve özellikleri açıklanmaktadır:

Resmî Vasiyetname

Resmî vasiyetname, kanunda öngörülen en güvenli vasiyet şeklidir. TMK m.532’ye göre resmî vasiyetname, iki tanığın katılımıyla resmî memur tarafından düzenlenir . Resmî memur, sulh hukuk hakimi, noter veya kanunla bu yetki verilmiş başka bir görevli olabilir . Uygulamada genellikle noterler huzurunda resmî vasiyetname düzenlenir.

Resmî vasiyetnamenin prosedürü kısaca şöyledir: Mirasbırakan, arzusunu resmî memura bildirir; memur vasiyet metnini yazar veya yazdırır, mirasbırakana okur ve mirasbırakan beyanını kabul ettiğini teyit eder. Ardından iki tanık, vasiyetnamenin mirasbırakan tarafından kendi arzusu ile yapıldığını, kendisinin ayırt etme gücüne sahip olduğunu ve imzaladığını onaylarlar. Mirasbırakan, resmî memur ve tanıklar vasiyetnameyi imzalar.

Bu şekilde düzenlenen vasiyetname noterin veya mahkemenin kasasında saklanır ve mirasbırakanın ölümüyle açılır. Resmî vasiyetname, şekil şartlarına uygun yapıldığında şekil açısından iptali neredeyse imkânsız olan sağlam bir belgedir. Örneğin Yargıtay, resmî vasiyetnamenin noter tarafından başlıklı kağıda değil de düz kağıda yazılmasının geçerliliği etkilemeyeceğini, önemli olanın vasiyetnamenin noter tarafından düzenlendiğinin şüpheye yer bırakmayacak şekilde anlaşılması olduğunu belirtmiştir .

El Yazılı Vasiyetname

El yazılı vasiyetname (TMK m.538), mirasbırakanın baştan sona kendi el yazısıyla yazıp imzaladığı ve tarih attığı vasiyetnamedir . Bu vasiyetnamede, murisin el yazısı ile “… yıl … ay … gün” biçiminde tarihi ve imzası bulunmalıdır. El yazılı vasiyetnamenin geçerliliği tamamen mirasbırakanın el yazısıyla düzenlenmesine bağlıdır; bilgisayarda yazılıp imzalansa geçerli olmaz, tamamı el yazısı olmalıdır.

El yazılı vasiyetname tanık gerektirmez ve notere onaylattırmak şart değildir (ancak güvenlik için notere tevdi edilebilir). Mirasbırakan, kendi el yazısı ile dileklerini yazar, mirasçı atayabilir, belirli mal vasiyet edebilir veya vasiyetten feragat beyanlarını içerebilir. El yazılı vasiyetnamede dikkat edilmesi gereken, mirasbırakanın ayırt etme gücüne sahip olması ve hiçbir baskı altında olmadan kendi özgür iradesiyle yazmasıdır. İleride ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda, vasiyetnamenin gerçekten murisin eliyle yazılıp yazılmadığı grafolojik inceleme ile tespit edilebilir. Şekil şartları eksikse (tarih yoksa, imza yoksa veya tamamı el yazısı değilse) elyazılı vasiyetname iptale tabidir.

Sözlü Vasiyetname

Sözlü vasiyetname (TMK m.539), istisnai ve acil durumlar için öngörülmüş bir vasiyet şeklidir. Mirasbırakan, ölüm tehlikesi altında, olağan vasiyetname yapmaya imkan bulamadığı durumlarda iki tanığa son isteklerini sözlü olarak bildirerek vasiyet yapabilir. Bu durumda tanıkların, bu beyanı en kısa sürede yazıya geçirip imzalayarak mahkemeye tevdi etmesi gerekir. Sözlü vasiyetnamenin geçerli olması için gerçekten olağanüstü bir hal (örn. ağır hastalık, savaş, ulaşılmaz bir yerde mahsur kalma) nedeniyle diğer vasiyet şekillerinin yapılamaması gerekir. Sözlü vasiyetname de sonradan bir yargıç tarafından incelenip onaylanır.

Sözlü vasiyetname çok ender başvurulan bir yöntemdir ve genellikle afet, savaş gibi durumlarla sınırlı kalır. Böyle bir durumda mirasbırakanın beyanı tanık beyanıyla aktarıldığından, ispatı ve güvenilirliği zayıftır. Kanun bu nedenle sözlü vasiyetin yapılmasından itibaren belirli bir süre içinde (olağan hal dönünce 1 ay içinde) mirasbırakanın ölmemesi halinde sözlü vasiyetnamenin kendiliğinden hükümsüz kalacağını düzenlemiştir (TMK m.541).

Miras avukatı, vasiyetname hazırlamak isteyen müvekkiline en uygun vasiyet türünü tavsiye eder ve kanuni şekil şartlarına tam uyulmasını sağlar. Özellikle büyük değerli malvarlığı söz konusuysa ve mirasçıların itiraz ihtimali varsa resmî vasiyetname yapmak en güvenlisidir. Ayrıca avukat, vasiyetname içeriğinin kanuna uygun olmasına, saklı payları ihlal edip etmediğine dikkat eder. Örneğin tüm malını bir vakfa bırakmak isteyen bir müvekkile, çocuklarının saklı paylarını göz önünde bulundurması gerektiğini hatırlatır ve buna uygun düzenleme yapar.

Vasiyetname, mirasbırakanın ölümüne kadar tek taraflı olarak her zaman değiştirilebilir veya iptal edilebilir. Yeni bir vasiyetname yapılması eskiyi hükümsüz kılabilir. Bu nedenle, birden fazla vasiyetname varsa, en son tarihli olan esas alınır (çelişen hükümler bakımından).

Vasiyetnamenin İptali ve Tenfizi

Mirasbırakanın ölümünden sonra vasiyetname açılır ve ilgililere tebliğ edilir. Bu aşamada vasiyetnameden memnun olmayan mirasçılar veya vasiyet alacaklıları ortaya çıkabilir. Kanun, belirli durumlarda vasiyetnamenin iptalini dava etmeye imkan tanır. Vasiyetnamenin iptali davası, medeni kanunun 557. maddesinde sayılan sebeplere dayanarak açılır. Başlıca iptal sebepleri şunlardır:

  • Şekil eksikliği: Vasiyetname kanunun öngördüğü şekil şartlarına uyulmadan yapılmışsa (örneğin el yazılı vasiyetnamede tarih yoksa, tanık imzaları eksikse, resmi vasiyetnamede tanık sayısı eksik veya ehliyetsiz tanık varsa vs.), iptal nedeni olabilir.
  • Ehliyetsizlik: Mirasbırakan vasiyetnameyi yaptığı sırada ayırt etme gücüne sahip değilse (örneğin akıl hastalığı, bunama hali), vasiyetname iptal edilebilir. Bu genellikle tıbbi raporlarla desteklenir.
  • İrade sakatlığı: Mirasbırakan vasiyetnameyi tehdit, cebir, hile veya hata etkisi altında yapmışsa iptal sebebidir. Örneğin bir mirasçı, mirasbırakanı zorla kendisine miras bırakmaya ikna etmişse bu hallerde vasiyet geçersiz kılınabilir.
  • Yolsuz tahrifat: Vasiyetname üzerinde mirasbırakanın iradesi dışında sonradan değişiklik yapılmışsa iptal söz konusu olur.

Vasiyetnamenin iptalini, mirasta menfaati zedelenen yasal mirasçılar veya diğer ilgililer, vasiyetnamenin açılmasından itibaren bir yıl ve her halde vasiyetnamenin açılmasından itibaren on yıl içinde dava edebilirler (TMK m.558). Mahkeme, iptal sebebinin ispatlanması halinde vasiyetnameyi tamamen veya kısmen iptal edebilir.

Öte yandan, vasiyetname geçerli ise, vasiyetnamenin tenfizi yani yerine getirilmesi gündeme gelir. Vasiyetnameyle belirlenen mirasçıların tescili, belirli mal vasiyet edilen kişilere malların teslimi, vasiyetle ilgili şart ve yüklemelerin (mükellefiyetlerin) yerine getirilmesi gibi işlemler yapılır. Mirasbırakan bir vasiyeti tenfiz memuru atamışsa, bu kişi vasiyetin uygulanmasını denetler. Aksi halde mirasçılar, vasiyetnameyi kanuna uygun şekilde icra etmekle yükümlüdür.

Miras avukatı, vasiyetnameden kaynaklanan uyuşmazlıklarda müvekkillerini temsil eder. İptal davası açılması gerekiyorsa dava dilekçelerini hazırlar, delilleri sunar (örn. mirasbırakanın ehil olmadığını gösteren doktor raporları). Vasiyetnamenin yorumunda çıkan anlaşmazlıklarda, vasiyetin mirasbırakanın gerçek arzusu doğrultusunda yorumlanması için argümanlar geliştirir. Ayrıca vasiyetin tenfizi aşamasında, vasiyet alacaklılarının haklarını teslim almak için gerekli hukuki işlemleri takip eder.

Miras Sözleşmeleri ve Mirastan Feragat

Miras sözleşmesi, mirasbırakan ile bir kişinin (genellikle mirasçılarından birinin) yaptığı, mirasa ilişkin karşılıklı irade beyanlarını içeren sözleşmedir. Miras sözleşmeleri iki taraflı ölüme bağlı tasarruflardır ve resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmeleri şarttır (TMK m.545). En yaygın görülen miras sözleşmesi türleri: mirastan feragat sözleşmesi ve mirasçı atama veya belirli mal bırakma içeren miras sözleşmeleridir.

Mirastan Feragat Sözleşmesi

Mirastan feragat, bir mirasçının mirasbırakan ile anlaşarak, mirasbırakanın mirasından kısmen veya tamamen vazgeçmesidir. TMK m.528’e göre mirasbırakan, bir mirasçısıyla karşılıksız veya bir karşılık sağlanarak mirastan feragat sözleşmesi yapabilir . Feragat sözleşmesi resmi vasiyetname şeklinde (noterde, iki tanık huzurunda) düzenlenir. Bu sözleşme sonucunda feragat eden, mirasçılık sıfatını kaybeder . Yani mirasbırakan öldüğünde sanki o feragat eden kişi yokmuş gibi miras paylaşımı yapılır.

Mirastan feragat sözleşmesi karşılıksız yapılabileceği gibi, genellikle mirasbırakanın bir bedel ödemesi veya mal devretmesi karşılığında (örneğin bir taşınmaz vermesi, belli bir para ödemesi) yapılır. Kanunda, eğer feragat bir karşılık sağlanarak yapılmışsa ve sözleşmede aksi öngörülmemişse, bu feragatin feragat edenin altsoyunu da kapsayacağı belirtilmiştir . Yani mirasbırakan, çocuğuyla anlaşıp belirli bir tazminat karşılığı mirastan feragat ettirdiyse, bu çocuğun ileride doğacak veya mevcut çocukları (mirasbırakanın torunları) da dede/ninelerinin mirasından pay alamaz. Ancak sözleşmeye “yalnız kendisi feragat ediyor, altsoyuna dokunmaz” şeklinde hüküm konursa, feragat edenin altsoyu mirasçı olmaya devam edebilir.

Feragat sözleşmesi, miras bırakanın ölümüne kadar feragat edenin mirastan hiçbir hak iddia etmemesini sağlar. Bu sözleşme özellikle aile şirketleri veya taşınmazları bölünmesin diye bazı mirasçılar arasında tercih edilmektedir. Örneğin çiftçilik yapan bir baba, iki çocuğundan birine tarlasını ve evini yaşarken devredip onu mirastan feragat ettirebilir ki vefat ettiğinde diğer çocuğa kalan mallar bölünmesin. Feragat eden, karşılığını peşin aldığından sonradan mirasta hak talep edemez.

Mirastan feragat sözleşmesinin geçerli olabilmesi için mirasbırakan ile feragat edenin anlaşması gerekir; tek taraflı feragat beyanı (örneğin sadece mirasçı adayı tarafından yapılan) geçersizdir. Ayrıca feragat eden, mirasbırakan ölünce mirasçı sıfatını kaybettiğinden, daha sonra bu sözleşmeden dönemez; ancak taraflar karşılıklı rıza ile feragat sözleşmesini ileride bozabilirler (yeni bir sözleşme ile).

Mirasçı Atama ve Belirli Mal Bırakma İçeren Miras Sözleşmeleri

Miras sözleşmesi, sadece feragat için değil, aynı zamanda mirasbırakanın bir şahsa mirasçı atadığı veya belirli bir malı bıraktığı taahhüdü şeklinde de yapılabilir. Örneğin mirasbırakan, kendisine yaşamı boyunca bakıp gözeten bir üçüncü kişiye, ölünce malvarlığının yarısını bırakmayı bir sözleşmeyle taahhüt edebilir. Bu durumda bakımı üstlenen kişi de buna karşılık belli yükümlülükler alır (ölene kadar bakmak gibi). Bu tip sözleşmeye uygulamada ölünceye kadar bakma sözleşmesi de denir ki, bakımı yapan kişi genelde mirasçı atanır veya ona mal vasiyet edilir. Bu sözleşmenin geçerliliği de resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesine bağlıdır.

Mirasçı atama içeren miras sözleşmeleri, vasiyetnameden farklı olarak mirasbırakan açısından bağlayıcıdır; tek taraflı geri alınamaz (ancak karşı tarafla anlaşarak bozulabilir). Bu nedenle mirasbırakan, miras sözleşmesiyle mirasçı atamışsa, daha sonra tek taraflı bir vasiyetnameyle bunu değiştiremez, sözleşmeye uyması gerekir. Aksi halde sözleşmeye aykırı vasiyet hükümleri geçersiz sayılır.

Miras avukatı, müvekkillerine miras sözleşmesi yaparken hukuki danışmanlık sunar; sözleşme metinlerinin kanuna uygun hazırlanmasını sağlar. Özellikle mirastan feragat sözleşmelerinde, ileride doğacak ihtilafları önlemek için her ayrıntıyı (karşılık verilip verilmediği, altsoyu kapsayıp kapsamadığı, kapsamı vs.) açık yazar. Miras sözleşmesi yapmış bir müvekkilin sonradan fikri değişirse, sözleşmenin feshi veya bozulması konusunda yol gösterir (örneğin karşı taraf rıza göstermezse fesih mümkün olmaz, sadece iptal sebepleri varsa dava açılabilir gibi).

Özetle, miras sözleşmeleri mirasbırakanın iradesini karşılıklı bir hukuki işlemle bağlamasıdır ve miras planlamasında önemli bir araçtır. Bu tip işlemlerin doğru yönetimi, ileride mirasçılar arasında çıkabilecek anlaşmazlıkları en aza indirir.

Mirasın Reddi (Redd-i Miras)

Mirasçılar, mirasbırakanın borçlarının çok olması veya mirası istememeleri durumunda mirası reddetme hakkına sahiptir. Mirasın reddi, mirasçının tek taraflı beyanıyla gerçekleşen, yenilik doğurucu bir haktır. TMK m.605’e göre “Yasal ve atanmış mirasçılar mirası reddedebilirler” . Reddin geçerli olabilmesi için kanunda öngörülen süre ve usule uygun yapılması gerekir.

Ret süresi: Mirasın üç ay içinde reddedilmesi gerekir (TMK m.606). Bu süre, mirasçının miras bırakanın öldüğünü ve kendisinin mirasçı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren işlemeye başlar. Örneğin, mirasbırakanın ölümünü hemen öğrenen mirasçı için süre ölüm anından başlar; haberi geç öğrenen veya sonradan mirasçı olduğunu (örneğin vasiyetname ile) öğrenen için öğrenme tarihinden başlar. Üç ay içinde reddedilmeyen miras, kural olarak kabul edilmiş sayılır.

Ret beyanı usulü: Reddin sulh hukuk mahkemesine veya mirasın açıldığı yerdeki sulh hakimine yapılacak bir beyanla gerçekleştirilmesi gerekir. Mirasçı, kayıtsız ve şartsız olarak mirası reddettiğini sözlü veya yazılı olarak bildirir; sulh hakimi bu beyanı tutanakla tespit eder . Reddin kesinleşmesi için mahkeme kararı gerekmez, beyan yeterlidir. Nitekim Yargıtay, mirasın kayıtsız şartsız reddine ilişkin beyanın bozucu yenilik doğuran bir hak niteliğinde olduğunu, sulh hakimine ulaştığı anda hukuki sonuç doğurduğunu, mirası reddeden mirasçının ayrıca duruşmaya gelmesinin yasal zorunluluk olmadığını vurgulamıştır . Dolayısıyla mirasçı, dilekçesini verip veya sözlü beyanını verip tutanağa geçirdiğinde redd-i miras işlemi gerçekleşir.

Mirasın reddi, mirasçı ile birlikte onun kendi altsoyunu da kapsar. Yani mirası reddeden bir kişi, varsa çocukları adına da reddetmiş sayılır ve miras o koldan çıkmış olur (ancak çocukları isterlerse farklı bir düzenleme ile terekeyi sahiplenebilsin diye kanunda hüküm var ise uygulamada yoktur; zira genelde reddin ferdi değil zümresel etkisi olur). Mirası reddeden mirasçı, sanki mirasbırakandan önce ölmüş gibi kabul edilir ve onun payı diğer mirasçılar arasında paylaştırılır.

Mirasın reddi iki şekilde olabilir:

  • Gerçek Red (İradi Red): Yukarıda anlatıldığı gibi mirasçının süresi içinde kendi iradesiyle mirası reddetmesidir. Bu durumda mirasçı baştan itibaren mirasçı olmamış sayılır. Gerçek red ile mirastan çıkan kişinin payı diğer mirasçılara kalır. Tüm mirasçılar mirası reddederse, miras son çare olarak Devlet’e geçer ve resmi tasfiye prosedürü uygulanır.
  • Hükmi Red (Yasal Ret): Kanun, istisnai olarak bazı durumlarda mirasçının beyanına gerek kalmadan mirasın reddedilmiş sayılacağını hükme bağlamıştır. TMK m.605/2 uyarınca “Ölümü tarihinde mirasbırakanın ödemeden aczi açıkça belli veya resmen tespit edilmiş ise, miras reddedilmiş sayılır.” .
  • Yani murisin ölümü anında terekenin borca batık (iflas halinde) olduğu açıkça ortadaysa veya bu tespit edilmişse, mirasçılar ayrıca ret beyanı vermeseler de mirası reddetmiş kabul edilirler. Bu durum özellikle murisin çok borç bırakıp mal bırakmadığı hallerde mirasçıları korumayı amaçlar. Örneğin, mirasbırakan iflas etmiş ve hiçbir malvarlığı yoksa, mirasçılar 3 ay içinde ayrıca red işlemi yapmasalar dahi, yasa gereği miras kendiliğinden reddedilmiş sayılacaktır . Ancak uygulamada yine de mirasçıların güvenliğe almak için mahkemeden terekenin borca batık olduğunu tespit ettirmeleri tavsiye edilir.

Mirasın hükmen reddi halinde mirasçılar, baştan itibaren mirasçı olmamış gibi sayılır ve alacaklılar doğrudan terekenin iflas hükümlerine göre tasfiyesini ister. Eğer tereke resmi tasfiye edilirse, mirasçılar borçlardan sorumlu olmaz.

Miras avukatı, müvekkillerine mirası reddedip etmemeleri konusunda danışmanlık yapar. Örneğin murisin ciddi miktarda borçları olduğu anlaşılıyorsa, avukat müvekkiline redd-i miras yolunu önerir ve süresinde işlemleri yapar. Ret beyanının usulüne uygun hazırlanması, sulh mahkemesine sunulması gibi teknik detayları avukat takip eder. Bazı durumlarda mirası kısmen kabul, kısmen ret mümkün değildir; bu nedenle avukat müvekkilin menfaat analizini yaparak karar vermesine yardımcı olur. Ayrıca ret süresini kaçırmış mirasçılar için, hakkın saklı tutulması veya alacaklılarla anlaşma gibi alternatif yollar değerlendirilebilir.

Mirasın reddi sonucunda, miras payı sanki reddeden hiç yaşamıyormuş gibi diğer mirasçılara geçer. Tüm mirasçılar reddederse, yukarıda belirtildiği gibi tereke Devlet tarafından sulh mahkemesi aracılığıyla tasfiye edilir. Bu durumda mirasbırakanın alacaklıları, alacaklarını büyük ölçüde tahsil edemeyebilir, çünkü mirasın resmi tasfiyesinde tereke malları satılır, borçlar ödenir ve arta kalan olursa Devlet’e kalır (çoğu zaman arta kalan olmaz).

Sonuç olarak, redd-i miras kurumu, borca batık miraslardan kaçınmak için mirasçılara tanınmış önemli bir haktır. Bu hakkın doğru ve süresinde kullanılması, ileride ortaya çıkabilecek mali sorumlulukların önlenmesi açısından kritik önem taşır.

Terekenin Yönetimi ve Mirasın Paylaştırılması

Mirasbırakanın ölümüyle birlikte tereke adı verilen, onun malvarlığı unsurlarının ve borçlarının tümünden oluşan bir kütle ortaya çıkar. Paylaşım yapılana kadar terekenin korunması ve yönetimi önemlidir. Kanun, gerektiğinde terekenin resmi yönetime alınabilmesine veya korunması için tedbirler alınmasına imkan tanır.

Mirasçılar bir araya gelerek terekeyi elbirliği mülkiyeti halinde yönetirler. Bu süreçte, terekenin korunması için mirasçılardan biri sulh mahkemesinden tereke temsilcisi (miras temsilcisi) atanmasını talep edebilir. Özellikle mirasçılar arasında anlaşmazlık varsa veya mirasçılardan bazıları haklarını koruyamayacak durumdaysa (küçük, kayyım altında vs.), terekenin tamamı mahkemece görevlendirilen bir temsilci tarafından geçici olarak yönetilir. Tereke temsilcisi, terekeye giren malları envanter yapar, gereken hallerde satar, borçları öder ve mirasçılar adına işleri görür.

Mirasçıların temel hakkı ise mirasın paylaşılması talebidir. Mirasçılar diledikleri zaman oybirliği ile anlaşarak miras taksim sözleşmesi yapabilir ve terekeyi aralarında paylaşabilirler. Anlaşmalı paylaşımda mirasçılar hangi mal kime kalacak, borçları kim üstlenecek, denkleştirme yapılıp yapılmayacağı gibi konularda mutabakata varırlar. Yapılan paylaşım sözleşmesi yazılı şekilde düzenlenip tüm mirasçılarca imzalanır. Tapu gibi işlemler için resmi şekil de gerektirebilir (gayrimenkullerin devri için tapuda tescil gerekir).

Eğer mirasçılar paylaşım konusunda anlaşamazsa, içlerinden biri sulh hukuku mahkemesinde mirasın paylaşılması davası (eski adıyla taksim davası) açabilir. Mahkeme, önce tereke malvarlığını tespit eder, gerekirse bilirkişi ile kıymet takdiri yaptırır. Ardından pay oranlarına göre taraflara düşecek değeri hesaplar. Mal ayrımı fiilen mümkünse taksim planı yapılır; mümkün değilse ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verilir. Özellikle birden fazla mirasçıya kalan gayrimenkuller için mahkeme genellikle ortaklığın giderilmesi (izale-i şüyuu) yoluna başvurur; taşınmaz açık arttırmayla satılır ve geliri mirasçılar arasında paylaştırılır. Bu yöntem mirasçılardan birinin malı alıp diğerlerine paylarını vermesi şeklinde de gerçekleşebilir.

Mirasın paylaşımı sırasında denkleştirme (iade) kavramı da önem taşır. Mirasbırakan, sağlığında mirasçılarından birine yaptığı olağanüstü kazandırmaları (örneğin bir ev bağışlaması) diğer mirasçılarla denkleştirmesini istemiş olabilir. Kanun gereği, mirasçılar, mirasbırakan tarafından kendilerine yapılan ve denkleştirmeye tabi kazandırmaları paylaşımda hesaba katmak zorundadır (TMK m.669). Bu sayede mirasçılar arasında adalet sağlanır; biri önceden mal aldıysa paylaşımda bu düşülür.

Paylaşım sonucunda mirasçılar, kendilerine düşen mal ve hakların kişisel mülkiyetine sahip olurlar. Paylaşım yapılana kadar terekeye ilişkin alacak ve borçlarda mirasçılar birlikte hareket etmek zorundayken, paylaşım yapıldıktan sonra herkes kendi payına düşen alacakları tahsil eder, borçları öder. Mirasçıların miras bırakanın borçlarından sorumluluğu da paylaşım sonrası devam eder ancak aralarındaki iç ilişkiye göre paylaştırılabilir.

Miras avukatı, paylaşım sürecinde müvekkillerine yol gösterir. Anlaşmalı taksim mümkünse, adil ve tarafların rızasına uygun bir sözleşme hazırlanmasına katkı sağlar. Anlaşma olmuyorsa dava yoluyla hakların korunmasını temin eder. Özellikle taşınmazların paylaşımı, şirket paylarının bölüşülmesi, bir işletmenin devri gibi karmaşık konularda hukuki prosedürün doğru işletilmesi avukatın görevidir. Aynı zamanda murisin borçlarının ödenmesi, veraset ve intikal vergisi yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gibi konularda da müvekkillerini yönlendirir.

Miras Hukukunda Sık Karşılaşılan Uyuşmazlıklar ve Davalar

Miras hukukunda ortaya çıkan uyuşmazlıklar çok çeşitlidir. Aile içi anlaşmazlıklar, saklı pay ihlalleri, vasiyetin geçerliliği gibi konular sık sık yargıya intikal edebilmektedir. Başlıca miras hukuku davaları ve uyuşmazlık türleri şunlardır:

  • Muris Muvazaası (Mirastan Mal Kaçırma) Davaları: Muris muvazaası, mirasbırakanın, mirasçılarını mirastan mahrum etmek amacıyla ölmeden önce malvarlığını muvazaalı (danışıklı) bir işlemle üçüncü kişilere devretmesidir. Türkiye’de özellikle taşınmaz mallar açısından sık görülür; mirasbırakan, örneğin bir evini gerçekte bağışlamak istediği halde satış gibi göstererek bir çocuğuna devreder ve diğer mirasçıların saklı payını bozmayı amaçlar. Bu durumda zarar gören mirasçılar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayanarak tapu iptali ve tescil davası açabilirler. Yargıtay’ın yerleşik içtihadına göre, mirasçılardan mal kaçırma amacıyla yapılan muvazaalı işlemler geçersiz sayılır ve tapu kaydı iptal edilip mirasbırakanın adına geri döndürülür; böylece miras bırakan ölmüş olduğundan söz konusu mal, mirasçıları arasında kanuna göre paylaştırılır. Muris muvazaası davasında, muvazaanın ispatı önemlidir; genellikle tanık beyanları, devrin bedelsiz yapıldığını gösteren deliller vs. kullanılır. Bu davalarda zamanaşımı sınırlaması bulunmaması mirasçılar lehine bir avantajdır (Yargıtay içtihatları muvazaaya dayalı tapu iptali davalarının süreye tabi olmadığı yönündedir).
  • Tenkis Davaları: Yukarıda bahsedilen saklı payın ihlali halinde açılır. Mirasbırakan vasiyetname ile veya sağlığında yaptığı bağışlarla saklı paylı mirasçıların payını zedelemişse, saklı paylı mirasçılar tenkis davası açarak haklarının iadesini talep ederler. Tenkis davasında mahkeme, saklı payları hesaplar, ihlal oranında tasarrufları indirger. Örneğin muris, malının %90’ını bir vakfa vasiyet etmiş, çocuklarına %10 bırakmışsa, çocukların saklı pay oranı diyelim ki %50 ise, vakfa yapılan vasiyet %40 oranında tenkis edilecek, çocuklara verilecektir . Tenkis davalarının mirasın açılmasından itibaren 10 yıllık zamanaşımı süresi bulunmaktadır.
  • Mirasçılık Belgesine İtiraz: Sulh hukuk mahkemesi veya noter tarafından verilen mirasçılık belgesi (veraset ilamı), mirasçıları ve miras paylarını gösteren resmi belgedir. Bazen hatalı düzenlenebilir (örneğin bir mirasçı dahil edilmemiş veya paylar yanlış hesaplanmış olabilir). Bu durumda ilgililer sulh hukuk mahkemesinde düzeltme talep edebilir veya yanlış belgeye karşı itiraz edebilirler. Ayrıca sonradan ortaya çıkan bir vasiyetname, evlatlık, tanıma kararı vb. olursa yine mirasçılık belgesi değiştirilebilir. Özellikle noterlerin verdiği mirasçılık belgelerine karşı itirazlar sulh hukuk mahkemesine yapılır ve mahkeme gerektiğinde belgeyi iptal edip yenisini düzenler .
  • Vasiyetnamenin İptali Davası: Daha önce değinildiği üzere, vasiyetnamenin geçersiz olduğunu düşünen mirasçılar veya alakadarlar, iptal davası açabilir. Bu davalar, genellikle vasiyetnamenin şekil şartlarına uymadığı, murisin ehliyetsiz olduğu veya vasiyetin baskı altında yaptırıldığı iddialarına dayanır. Mahkeme, iddiaları haklı bulursa vasiyetnameyi iptal eder; böylece miras yasal mirasçılara döner veya varsa bir önceki vasiyetname geçerli hale gelir. İptal davası, vasiyetnamenin açılmasından itibaren belli süre içinde (1 yıl/10 yıl) açılmalıdır.
  • Denklik (İade) Davası: Mirasçılar arasında denkleştirmeye tabi bir kazandırma olduğunda ve bir mirasçı bunu getirip paylaşıma dahil etmezse, diğer mirasçı denkleştirme davası açabilir. Örneğin muris hayattayken oğluna bir ev vermiş ve denkleştirme şart koşmuşsa, paylaşımda evin değeri hesaba katılmazsa, kızkardeş denkleştirme talebiyle dava açabilir. Bu tür davalar, mirasçılar arasında pay hesaplarının adilce yapılması için açılır.
  • Ortaklığın Giderilmesi Davası (İzale-i Şuyu): Miras kalan malvarlığı ortak mülkiyetinde kalmış ve mirasçılar anlaşamıyorsa, her bir mirasçı ortaklığın giderilmesi için dava açabilir. Bu dava sonucunda mahkeme, paylaşımı fiilen yapamıyorsa malın açık artırma ile satışına ve bedelin paylaştırılmasına karar verir. Özellikle bir taşınmaz üzerinde anlaşamayan mirasçılar için sık görülen bir dava türüdür.

Yukarıdaki uyuşmazlık konuları, miras avukatının uzmanlığının önemini ortaya koyar. Bu davalar teknik ayrıntılar içerir; örneğin muris muvazaasında uzun yıllar öncesinin olaylarını ispatlamak gerekirken, tenkis davasında karmaşık hesaplamalar yapmak gerekebilir. Miras avukatı, müvekkili lehine strateji geliştirir, delilleri toplar ve yargı makamları önünde haklarını savunur.

Miras Hukukunda Vergisel Yükümlülükler (Veraset ve İntikal Vergisi)

Miras yolu ile mal edinimi, vergi hukukunda Veraset ve İntikal Vergisi’ne tabidir. Türkiye’de miras kalan malvarlıkları için mirasçılar, belirli istisna tutarlarını aşan kısmı üzerinden devlete veraset vergisi öderler. Bu vergi, mirasçıların elde ettiği servet artışına yönelik bir mali yükümlülüktür ve mirasın intikal ettiği anda doğar.

Güncel olarak, çocuklar, torunlar ve eş gibi yakın mirasçılar için yüksek tutarda istisna miktarları uygulanmaktadır. Örneğin 2025 yılı için evlatlıklar dahil füruğ (altsoy) ve eşten her birine isabet eden miras payının 2.316.628 TL’lik kısmı vergiden istisnadır . Eğer mirasbırakanın çocuğu yoksa ve mirasın tamamı eşe kalmışsa, eş için istisna tutarı daha yüksek olup 2025’te 4.636.103 TL olarak belirlenmiştir . Bu tutarları aşan miras hisseleri için kademeli vergi tarifesi uygulanır.

Veraset ve İntikal Vergisi oranları, artan oranlı bir yapıya sahiptir. 2025 itibariyle örnek vermek gerekirse, veraset yoluyla intikallerde ilk 2.400.000 TL için vergi oranı %1, sonraki dilimler için %3, %5, %7 ve en üst dilimde 44.100.000 TL’yi aşan kısım için %10 olarak belirlenmiştir . İvazsız intikallerde (hibe, hediye vb.) ise oranlar biraz daha yüksektir (ilk dilim %10’dan başlayıp en üst dilimde %30’a kadar çıkmaktadır) . Bu oranlar ve dilimler, her yıl yeniden değerleme oranına göre güncellenir.

Miras vergisinin beyanı, mirasbırakanın son ikametgahının bulunduğu yer vergi dairesine, ölüm tarihini takip eden 4 ay içinde (yurt dışında ise 6 ay içinde) yapılmalıdır. Mirasçılar, veraset ve intikal vergisi beyannamesi vererek intikal eden malvarlıklarını ve değerlerini bildirirler. Vergi, 3 yılda ve genellikle Mayıs-Kasım taksitleri halinde ödenir. Miras bırakanın banka hesapları, gayrimenkulleri, araçları gibi malvarlıkları bu beyannameye dahil edilir; istisna tutarları ve muafiyetler düşüldükten sonra vergi hesaplanır.

Örneğin, mirasbırakandan kalan 5 milyon TL tutarında bir menkul kıymet portföyü varsa ve mirasçı 1 çocuk ise, 2025 yılı için ilk 2.316.628 TL vergiden muaf, kalan ~2.683.372 TL üzerinden kademeli tarifeye göre vergi ödenecektir. Bu meblağın ilk 2.4 milyon TL’si için %1 (24 bin TL), kalan ~283 bin TL’si için %3 (~8.5 bin TL) olmak üzere toplam yaklaşık 32.5 bin TL vergi hesaplanır. (Burada rakamlar sadeleştirme amacıyla yaklaşık belirtilmiştir.)

Mirasçılar açısından ayrıca miras kalan malvarlığının gelir getiren unsurları varsa (örneğin kiraya verilen bir ev) bunların gelir vergisi, miras kalan bir işletme varsa işletmenin vergisel yükümlülükleri de devam eder. Miras avukatı, müvekkillerine vergi beyannamelerinin hazırlanmasında bir mali müşavirle birlikte destek olabilir, vergi muafiyet ve istisnalarını hatırlatır, gecikme cezalarından kaçınılmasını sağlar. Örneğin evlat edinilmiş bir çocuk için de aynı istisnaların geçerli olduğunu, eş ve çocuklara uygulanan istisnanın iki ayrı istisna olarak değerlendirileceğini müvekkiline anlatır. Vergi hukuku, miras hukukuyla iç içe geçtiğinden, büyük meblağlı miraslarda uzman desteği almak önemlidir.

Unutulmamalıdır ki, veraset vergisi mükellefiyetini yerine getirmemek idari para cezalarına yol açabilir ve miras kalan malın devri sırasında (örneğin tapuda intikal işlemlerinde) veraset vergisi ilişik kesme belgesi istenir. Bu nedenle mirasçılar, miras avukatının da yönlendirmesiyle, vergisel sorumluluklarını zamanında yerine getirmelidir.

Uluslararası Miras: Yabancılık Unsuru ve Milletlerarası Özel Hukuk

Günümüzde sıkça rastlandığı üzere, miras ilişkilerinde yabancılık unsuru bulunabilir. Örneğin mirasbırakan yabancı uyruklu olabilir, mirasçılar farklı ülkelerde ikamet edebilir veya tereke malları çeşitli ülkelerde bulunabilir. Bu durumlar, hangi ülkenin miras hukuku kurallarının uygulanacağı ve işlemlerin nasıl yürütüleceği sorularını gündeme getirir.

Türk hukukunda, mirasın hangi hukuk düzenine tabi olacağını belirlemek için Milletlerarası Özel Hukuk (MÖHUK) kuralları uygulanır. 5718 sayılı MÖHUK’a göre, miras bırakanın vasiyet veya miras sözleşmesi gibi ölüme bağlı tasarruflarının şekil geçerliliği, yapıldığı yer hukuku veya milli hukukuna göre belirlenebilir.

Mirasbırakanın uyruğu yabancı ise, mirasın intikali kural olarak ölenin millî hukukuna tâbidir (MÖHUK m.20). Taşınmaz malların miras yoluyla geçişi ise taşınmazın bulunduğu yer hukukuna tâbidir. Örneğin bir Alman vatandaşı Türkiye’de vefat ederse, Türk hukukuna göre taşınmaz mallarının intikali Türk miras hukukuna göre, diğer malvarlığı (taşınırlar) Alman hukukuna göre belirlenebilir. Bu alanda karmaşık hukuk seçimi kuralları devreye girer.

Türk mevzuatında, yabancı uyruklu kişilerin Türkiye’de bulunan mallarıyla ilgili bazı özel düzenlemeler de vardır. Eskiden Türkiye’deki taşınmazların miras yoluyla edinimi konusunda yabancılar için bazı kısıtlar bulunmaktaydı (mütekabiliyet ilkesi gibi). Ancak günümüzde yabancı gerçek kişiler, kanuni miras yoluyla Türkiye’de taşınmaz edinebilir durumdadırlar. Bununla birlikte, kimi durumlarda ülke menfaati veya milli güvenlik gerekçesiyle kısıtlamalar (özellikle bazı ülke vatandaşları veya bazı bölgelerde edinim sınırlamaları) olabildiği gibi, yabancı mirasçıların miras intikali için izin prosedürleri uygulanabilir.

Uluslararası miras meselelerinde ayrıca çifte vergilendirme konusu da önem kazanır. Türkiye’nin bazı ülkelerle veraset vergisini önleme anlaşmaları yoksa, mirasçılar hem Türkiye’de hem kendi ülkelerinde vergiyle karşılaşabilirler. Bu noktada, miras avukatının uluslararası vergi uzmanlarıyla koordinasyonu gerekebilir.

Yabancı bir mahkemenin verdiği mirasçılık kararı veya vasiyetnamenin tenfizi kararı, Türkiye’de geçerli kılınmak istendiğinde, tanıma ve tenfiz davası açılması gerekir. Örneğin Fransa mahkemesi bir vasiyetnameyi geçerli kabul edip miras paylaşımı yaptıysa, mirasçılar bu kararın Türkiye’de de tanınmasını isterlerse Türk mahkemelerinde tanıma talep etmelidir. Aksi takdirde Türkiye’de tapu veya banka gibi işlemler yapılamayabilir.

Türk mahkemelerinin miras konusundaki milletlerarası yetkisi genellikle, taşınmazlar için Türkiye’deki taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi, diğer miras işlemleri için mirasbırakanın Türkiye’deki son yerleşim yeri mahkemesi olarak belirlenir.

Avukat Bilal Alyar, İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde yürüttüğü miras hukuku işlerinde, yabancı unsurlu miras konularına da hakim bir ekiple çalışmaktadır. Örneğin Türkiye’de malvarlığı bulunan ancak yabancı ülke vatandaşı olan kişilerin miras işlemlerinde veya yurt dışında yaşayan Türk vatandaşlarının Türkiye’deki miraslarında, hem Türk hukuku hem ilgili yabancı ülke hukukunu araştırarak en doğru çözümleri üretmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yabancıların miras haklarına ilişkin kararları da (örn. Fokas/Türkiye davası, yabancı mirasçıların taşınmaz edinimindeki kısıtlamalar hakkında) ülkemizde hukuki düzenlemelere yön vermiştir . Güncel durumda, Türk hukuk sistemi yabancı mirasçılar bakımından mümkün olduğunca ayrım yapmamaya gayret etmektedir; ancak uygulama tekniklerinin doğru işletilmesi için uzman desteği şarttır.

Özetle, uluslararası miras hukuku alanı, birden fazla ülkenin hukukunu ve makamlarını ilgilendiren, oldukça teknik bir alandır. Miras avukatının bu süreçlerde rolü, farklı hukuk sistemlerini koordine etmek, müvekkilinin haklarını bütün ülkelerde korumak ve gerekiyorsa yabancı meslektaşlarla işbirliği yaparak süreci yönetmektir.

Miras Avukatının Rolü ve Önemi

Miras hukuku işlemleri ve davaları, hem hukuki açıdan karmaşık hem de taraflar için duygusal açıdan zorlu süreçler olabilir. Bir miras avukatı, bu süreçte müvekkillerine çok yönlü destek sağlayarak, hak kaybı yaşanmasını önler ve işlerin en etkin şekilde yürütülmesine katkı sunar. Miras avukatının üstlendiği başlıca roller şu şekilde özetlenebilir:

  • Danışmanlık ve Planlama: Miras avukatı, kişi hayattayken miras planlaması yapmak isteyen müvekkillerine yol gösterir. Örneğin bir vasiyetname hazırlanması, miras sözleşmesi yapılarak ileride çıkabilecek anlaşmazlıkların önlenmesi, mal paylaşımına ilişkin isteklerin hukuka uygun biçimde belgelendirilmesi konularında danışmanlık verir. Bu sayede kişi vefat ettiğinde geride düzenli bir hukuki durum bırakması sağlanır. Avukat Bilal Alyar Hukuk Bürosu da müvekkillerine vasiyetname düzenlenmesi ve miras sözleşmeleri hazırlanması hususlarında danışmanlık vermektedir .
  • Mirasın Hızlı ve Doğru İntikali: Miras bırakanın vefatı sonrası ilk yapılacak işlerden biri mirasçılık belgesinin alınması ve terekenin tespitidir. Miras avukatı, müvekkili adına sulh mahkemesine başvurarak veya (yabancılık unsuru yoksa) noter aracılığıyla mirasçılık belgesi temin eder . Terekenin envanterini çıkarır; bankalara, tapu dairelerine, ilgili kurumlara yazılar yazarak murisin malvarlığını ve borçlarını saptar. Gerektiğinde terekenin korunması için mühürleme, temsilci atanması gibi önlemleri talep eder. Tüm bu işlemler, tecrübeli bir avukat sayesinde hızlı ve doğru şekilde yürütülür.
  • Anlaşmazlıkların Çözümünde Arabuluculuk ve Müzakere: Miras avukatı, mirasçılar arasındaki anlaşmazlıkların mümkünse dava yoluna gitmeden çözülmesini de sağlar. Aile içi miras kavgaları çoğu zaman uzun ve yıpratıcı davalara dönüşebilir. Avukat, taraflar arasında uzlaşma zemini arar, hakkaniyete uygun bir paylaşım veya çözüm için müzakere eder. Özellikle kardeşler arasındaki anlaşmazlıklarda soğukkanlı ve objektif bir bakış açısı sunarak arabuluculuk rolü üstlenebilir. Bilal Alyar ve ekibi, miras hukukunda süreçlerin hem hukuki hem duygusal açıdan zorlu olabileceği bilinciyle, aile içi dengeleri de gözeten bir yaklaşımla en uygun çözümleri bulmaya çalışmaktadır . Uzlaşma sağlanabilirse, uzun mahkeme süreçlerine ihtiyaç kalmaz.
  • Dava Süreçlerinin Yönetimi: Uzlaşma mümkün olmadığında veya miras hukuku zaten çekişmeli bir durumla (örneğin vasiyetnamenin iptali davası, saklı pay için tenkis davası gibi) başladığında, miras avukatı müvekkilini mahkemede temsil eder. Dava dosyasını titizlikle hazırlar, iddiaları ve savunmaları hukuki dayanaklarıyla ortaya koyar. Örneğin bir tenkis davasında murisin yaptığı tasarrufların muvazaa olup olmadığını araştırır; bir muris muvazaası davasında olayın geçmişini ve tanıklarını tespit eder; vasiyetnamenin iptali davasında sağlık raporları, tanık beyanları gibi delilleri toplar. Ayrıca istinaf ve temyiz aşamalarında hukuk bilgisi ve içtihat hakimiyeti son derece önemlidir. Miras avukatı, yargılamanın her aşamasında müvekkilinin hakkını korumak için gerekli dilekçeleri süresinde sunar, duruşmalara katılır ve en iyi sonucu elde etmeye çalışır. Bilal Alyar Hukuk Bürosu, İstanbul ve çevresinde bugüne dek pek çok miras davasında etkin rol almış, teorik bilgisini pratik deneyimle birleştirerek müvekkillerine yol göstermiştir .
  • Duygusal Yükün Yönetimi ve Psikolojik Destek: Miras meseleleri, sadece hukuki değil, aynı zamanda duygusal yönleri de ağır basan süreçlerdir. Bir yanda aile bireyinin kaybı söz konusu iken, diğer yanda kalan malvarlığının paylaşımı aile bireyleri arasında çatışma yaratabilmektedir. Miras avukatı, müvekkillerinin bu sürecini anlayışla karşılar ve mümkün olduğunca yıpratıcı olmaktan çıkarmaya gayret eder. Taraflar arasındaki iletişimi sağlar, doğrudan yüzleşmelerden kaynaklanacak kırgınlıkların önüne geçer ve soğukkanlı bir aracı olarak çözümü kolaylaştırır. Özellikle aile içi meselelerde, profesyonel ve objektif bir üçüncü kişinin varlığı çoğu zaman tansiyonu düşürür.
  • Teknik Prosedürlerin Takibi: Miras davaları ve işlemleri bir dizi teknik prosedür içerir: Örneğin intikal edecek taşınmazların tapuda tescili, bankadaki hesapların devri için veraset ilamı ve vergi dairesi belgelerinin sunulması, sigorta poliçelerinin hak sahiplerine ödenmesi, şirket hisselerinin devri gibi sayısız işlem sayılabilir. Miras avukatı, bu bürokratik süreçlerin her birini müvekkili adına takip eder. Resmi kurumlarla yazışmaları yapar, süreleri kaçırmaz, gerekirse icra işlemleri başlatarak müvekkilin miras hakkını somut olarak almasını sağlar. Örneğin bir bankadaki yüklü mevduatın mirasçılara ödenmesi için banka bürokrasisiyle uğraşmak tek tek mirasçılar için zor olabilir; avukat bu süreci hızlandırır.

Sonuç olarak, miras avukatı miras hukukunun her aşamasında kilit bir rol oynar. Mirasçılar için hakkaniyete uygun bir paylaşım sağlanması, mirasbırakanın son arzularının yerine getirilmesi ve hukuki süreçlerin sorunsuz tamamlanması, büyük ölçüde alanında uzman bir avukatın rehberliğine bağlıdır. Bu nedenle, İstanbul’da miras avukatı arayışında olan kişilerin, alanında deneyimli ve referansları kuvvetli hukukçularla çalışmalarında büyük fayda vardır. Bilal Alyar gibi deneyimli avukatlar, İstanbul ve Marmara Bölgesi başta olmak üzere miras hukuku alanında geniş bir tecrübeye sahip olup müvekkillerine güvenilir, sonuç odaklı hizmet sunmaktadır .

İstanbul’da Miras Avukatı: Bölgesel Uzmanlık ve Hizmetler

İstanbul, Türkiye’nin en kalabalık şehri ve ekonomik merkezi olarak miras hukukunda da yoğun uyuşmazlıkların yaşandığı bir yerdir. Yüksek değerli gayrimenkuller, şirket hisseleri, banka hesapları gibi varlıklar İstanbul’da yaygın olup miras anlaşmazlıklarına konu olabilmektedir. Bu nedenle İstanbul miras avukatı, hem Türk miras hukukunu hem de İstanbul’un kendine özgü dinamiklerini bilen bir profesyonel olmalıdır.

Bölgesel olarak İstanbul’da miras davalarına baktığımızda, büyük aile şirketlerinin miras yoluyla el değiştirmesi, tarihi eser niteliğinde taşınmazların mirası, birden fazla ülkede malvarlığı bulunan ailelerin davaları gibi karmaşık konular ortaya çıkmaktadır. İstanbul’daki mahkemeler, özellikle Asliye Hukuk Mahkemeleri (miras paylaşımı ve tapu iptali gibi davalarda görevli) ve Sulh Hukuk Mahkemeleri (mirasçılık belgesi, terekenin korunması davalarında görevli) bu alanda önemli içtihatlar geliştirmiştir. Örneğin İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin miras uyuşmazlıklarına dair kararları, ülke genelinde emsal teşkil edebilmektedir.

Bilal Alyar Hukuk Bürosu, merkezi İstanbul’da bulunan ve Marmara Bölgesi genelinde miras hukuku hizmetleri sunan bir bürodur. Avukat Bilal Alyar ve ekibi, İstanbul’un nüfus yapısını, ekonomik ilişkilerini ve bölgedeki uygulamaları yakından tanıyan bir perspektifle miras davalarını ele almaktadır. Örneğin, İstanbul’da çok yaygın olan apartman kat mülkiyeti ve kira gelirleriyle ilgili miras sorunlarında, hem Medeni Kanun hem de bölgede uygulanan teamüllere hakimdirler. Yine Marmara Bölgesi’nde sıkça görülen tarla, arsa miras paylaşımları veya sanayi işletmelerinin miras yoluyla devri konularında deneyim sahibidirler.

İstanbul’da miras avukatı seçerken dikkat edilmesi gereken bir diğer husus da, avukatın farklı hukuk disiplinleriyle entegre çalışabilmesidir. Örneğin miras kalan bir mal paylaşılırken veraset vergisi, şirket devri, tapu işlemleri gibi konular birlikte yürüyeceğinden, avukatın gerektiğinde vergi uzmanlarıyla, gayrimenkul danışmanlarıyla veya noterlerle koordinasyon sağlayabilmesi mühimdir. Büyükşehir şartlarında bürokrasinin hızlı aşılması, ilgili kurumlarla düzgün iletişim kurulmasına bağlıdır. Bilal Alyar, İstanbul’da geniş bir mesleki networke sahip olup noterlikler, tapu müdürlükleri, vergi daireleri gibi mercilerde işlemlerin hızla ilerlemesi için tecrübesini kullanmaktadır.

Ayrıca İstanbul, uluslararası bir metropol olduğu için, burada yaşayan yabancıların veya yurt dışına taşınmış İstanbulluların miras meseleleri de sıkça gündeme gelir. İstanbul’daki miras avukatları, yabancı uyruklu müvekkillerine İngilizce gibi dillerde hizmet verme, yurt dışı yazışmalarını yürütme kabiliyetine de sahip olmalıdır. Bilal Alyar, yabancı müvekkillerle çalışırken dil engelini ortadan kaldırarak, onların Türk miras hukukunu anlamalarını ve haklarını savunmalarını kolaylaştırmaktadır.

Kısacası, İstanbul’da miras hukuku avukatı olmanın getirdiği sorumluluklar, hem derin bir hukuk bilgisi hem de şehrin kendine has hukuk pratiklerine aşinalık gerektirir. Marmara Bölgesi genelinde de durum benzerdir; özellikle sanayinin ve tarımın iç içe olduğu bu bölgede farklı türden malvarlıkları mirasa konu olabilir. Avukat Bilal Alyar, bölgenin iş ve aile yaşamı dinamiklerine hakim olarak, mirasçılar arasındaki uyuşmazlıkları en etkin çözüme ulaştırmayı hedeflemektedir . İstanbul’da veya civarında mirasla ilgili bir sorunla karşılaşanlar, güvenilir bir miras avukatı desteğiyle haklarını en iyi şekilde koruma imkanına sahip olacaklardır.

Sıkça Sorulan Sorular (FAQ)

Soru: Miras avukatı tutmak zorunlu mu?

Cevap: Hayır, miras avukatı tutmak yasal olarak zorunlu değildir. Miras işlemleri veya davaları, mirasçıların kendileri tarafından da yürütülebilir. Ancak miras hukuku karmaşık olabildiğinden, hak kaybı yaşamamak ve süreci hızlandırmak için bir miras hukuku avukatı ile çalışmak güçlü bir şekilde tavsiye edilir. Özellikle yüksek değerli tereke söz konusuysa veya mirasçılar arasında anlaşmazlık varsa, avukat yardımıyla daha güvenli bir süreç sağlanır.

Soru: Miras avukatı ücreti ne kadardır?

Cevap: Miras avukatının ücreti, işin niteliğine, davanın türüne ve çalışma kapsamına göre değişir. Türkiye Barolar Birliği’nin tavsiye niteliğindeki asgari ücret tarifesi, miras avukatlarının alabileceği asgari ücretleri belirlemiştir. Örneğin, mirasçılık belgesi işlemi gibi basit bir işlem için daha düşük bir ücret alınabilirken, kapsamlı bir miras paylaşımı davası veya muris muvazaası davası gibi uzun süren işler için daha yüksek ücret talep edilebilir.

Ücret genellikle ya sabit bir miktar ya da dava değeri üzerinden belli bir yüzde şeklinde kararlaştırılır. İstanbul miras avukatı ücretleri genellikle dava konusunun değerine göre şekillenmektedir. Avukatla müvekkil arasında yapılacak avukatlık ücret sözleşmesi ile ödeme koşulları netleştirilir. Ayrıca bazı durumlarda, dava sonunda karşı taraftan tahsil edilecek vekalet ücretine ilişkin düzenlemeler de bu sözleşmede yer alır.

Soru: Miras davası ne kadar sürer?

Cevap: Miras davalarının süresi, davanın türüne ve yoğunluğuna göre değişir. Örneğin, mirasçılık belgesi davaları genelde kısa sürede (birkaç ay içinde) sonuçlanabilir çünkü genellikle çekişmesiz yargı işleridir. Mirasın paylaşılması davası veya ortaklığın giderilmesi davası gibi davalar, taşınmazların satışı veya bilirkişi incelemeleri gibi süreçler gerektirebildiği için 1-2 yıl veya daha uzun sürebilir.

Muris muvazaası ve tenkis davaları, taraflar arasındaki çekişme, tanık dinlenmesi, uzun incelemeler gibi sebeplerle ilk derece mahkemesinde 1-3 yıl arası sürebilir. Dosya istinafa veya temyize giderse, bu aşamalar da ek 1-2 yıl alabilir. İstanbul gibi büyük şehirlerde mahkemelerin iş yükü daha fazla olduğundan, davaların sonuçlanması biraz daha uzun sürebilmektedir. Avukatınız, davanın seyrine göre size yaklaşık bir süre öngörüsü sunabilir ve sürecin hızlanması için gerekli takipleri yapacaktır.

Soru: Miras davasına hangi mahkeme bakar?

Cevap: Mirasla ilgili hukuk davalarında görevli mahkeme, davanın konusuna göre belirlenir. Mirasçılık belgesi çıkarılması, terekenin tespiti, mirasın resmi tasfiyesi gibi işler Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görev alanındadır. Mirasın paylaşılması, tenkis, muris muvazaası nedeniyle tapu iptali ve tescil gibi davalar ise Asliye Hukuk Mahkemesi’nde görülür (çünkü bu davalar genellikle mal varlığı haklarına ilişkin genel davalardır).

Yetki bakımından ise, mirasbırakanın son ikametgahı mahkemesi genellikle yetkilidir. Örneğin mirasbırakan İstanbul’da ikamet ediyorsa, miras davaları İstanbul’daki ilgili mahkemelerde açılır. Taşınmazla ilgili davalarda, taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi de yetki sahibi olabilir. Somut olayda hangisinin görevli ve yetkili olduğunu avukatınız belirleyecek, davayı doğru mahkemede açacaktır.

Soru: Devlet mirasçı olabilir mi?

Cevap: Evet, mirasbırakanın hiç mirasçısı yoksa mirası Devlet alır. TMK m.501 gereği, mirasçı bırakmadan ölen kişinin mirası Hazine’ye intikal eder . Ancak bu durum, mirasçının hiç bulunmadığı istisnai haller için geçerlidir. Eğer uzak da olsa kan hısımları veya evlatlık ya da sağ kalan eş varsa, miras devlete kalmaz, bu mirasçılar mirası alır. Devlet, mirası aldığında terekedeki borçlardan yalnız tereke ile sorumludur; mirasbırakanın şahsi borçları için devletin sorumluluğu tereke mevcuduyla sınırlıdır. Uygulamada her mirasbırakanın mutlaka bir mirasçısı çıktığından, devletin mirasçı olması ender rastlanır; fakat kimsesiz kişilerin miraslarında devlet devreye girebilir.

Soru: Reddi miras (mirasın reddi) süresi ne kadardır ve nasıl yapılır?

Cevap: Mirasın reddi süresi, üç aydır. Bu süre, mirasçı sıfatıyla mirasın kendisine geçtiğini öğrenmesinden itibaren başlar (çoğunlukla mirasbırakanın ölüm haberinin alınmasıyla). Reddi miras yapmak için mirasçı, sulh hukuk mahkemesine veya noter vasıtasıyla (noterler de dilekçeyi mahkemeye iletebilir) kayıtsız şartsız bir beyan sunar ve mirası reddettiğini bildirir . Mahkeme bu beyanı tutanağa geçirir ve kişi artık mirasçı olmaz.

Üç ay içinde reddedilmeyen miras, kanunen kabul edilmiş sayılır ve sonradan redde izin verilmez (ancak ağır ihmal yoksa, 3 aylık süre geçti diye mirasçı zor durumda kalmışsa, iflas vs. durumunda ek kolaylıklar vardır). Eğer tereke borca batıksa (mirasbırakanın borçları malvarlığından çok ise) zaten miras reddedilmiş sayılır (hükmi ret) . Reddi miras yapan kişi, sanki mirasbırakandan önce ölmüş gibi muamele görür ve onun payı varsa altsoyuna geçer.

Soru: Vasiyetname olmadan miras nasıl paylaşılır?

Cevap: Eğer mirasbırakan bir vasiyetname veya miras sözleşmesi bırakmamışsa, miras tamamen yasal mirasçılar arasında, Medeni Kanun’un zümre sistemine göre paylaşılır. Birinci zümrede altsoy (çocuklar, torunlar) varsa mirası onlar alır, eş de varsa payını alır (çocuklarla birlikte ise 1/4). Çocuk yoksa ikinci zümre (anne, baba ve kardeşler) mirasçıdır; eş ile bu gruptakiler mirası paylaşır (eşin payı 1/2, kalan yarıyı anne tarafı ve baba tarafı paylaşır).

İkinci zümre de yoksa üçüncü zümre (büyükanneler, büyükbabalar ve onların altsoyu) devreye girer; eş bunlarla mirası paylaşır (eşin payı 3/4). Hiç akraba mirasçı yoksa miras devlete kalır. Kısacası, vasiyetname olmadığında kanunun çizdiği yasal miras paylaşımı uygulanır. Bu durumda saklı pay gibi kavramlar da doğrudan devreye gerek kalmaz, çünkü zaten kanunun öngördüğü şekilde paylaştırma yapılır.

Soru: Mirasçılık belgesi (veraset ilamı) nereden ve nasıl alınır?

Cevap: Mirasçılık belgesi, mirasçıların miras hakkını gösteren resmi belgedir. İki yoldan alınabilir: Sulh hukuk mahkemesine başvurarak veya notere başvurarak. 2011’de yapılan değişiklikle, Türk vatandaşları arasında yabancılık unsuru içermeyen durumlarda noterler mirasçılık belgesi verebilmektedir. Genellikle mirasçılardan biri nüfus kayıt örnekleriyle notere başvurup kısa sürede (çoğu zaman aynı gün içinde) veraset ilamını alır.

Eğer mirasçılar arasında yabancı uyruklu biri varsa veya mirasbırakan yabancıysa, noter yetkili değildir; bu durumda mirasbırakanın son yerleşim yeri sulh hukuk mahkemesine veraset ilamı dilekçesi verilerek karar çıkarılır . Mirasçılar veya vasiyetnameyle atanmış mirasçılar, gerekli belgelerle mahkemeye başvurur; genellikle duruşma yapılmadan kısa sürede mirasçılık belgesi kararı çıkar. E-Devlet üzerinden de, çıkarılan mirasçılık belgelerini sorgulamak mümkündür (yeni düzenleme ile mirasçılar, e-Devlet’ten kendileriyle ilgili verilmiş bir mirasçılık belgesi varsa görebilirler).

Soru: Saklı pay nedir, kimler saklı pay sahibidir?

Cevap: Saklı pay, kanunun yakın aile bireyleri için belirlediği mirastaki asgari pay oranıdır. Saklı pay sahibi mirasçılar; çocuklar (altsoy), anne ve baba ve sağ kalan eştir. Kardeşler 2007’den önce saklı paylıydı ama artık değiller. Saklı pay oranları:

Altsoy için yasal payının yarısı, anne ve babanın yasal payının dörtte biri, eşin ise durumuna göre yasal payının tamamı veya yarısıdır (eş, altsoy veya anne-babayla birlikte mirasçı ise saklı payı yasal payının tamamıdır) . Saklı pay demek, mirasbırakan bu oranda payı onlara bırakmak zorunda demektir; bırakmazsa, tasarruf nisabını aşmış sayılır ve saklı paylı mirasçı tenkis davası açarak eksik kalan payını alabilir. Örneğin bir baba tüm malını bir vakfa vasiyet etse bile, çocukları saklı payları oranında bu vasiyete itiraz edip paylarını geri alabilirler.

Soru: Mirastan mal kaçırma (muris muvazaası) ne anlama gelir?

Cevap: Mirastan mal kaçırma, bir mirasbırakanın, mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla gerçek iradesine uymayan danışıklı işlem yapmasıdır. En tipik örneği, mirasbırakanın aslında bağışlamak istediği malı tapuda satış gibi göstererek bir mirasçısına devretmesidir. Bu durumda diğer mirasçılar, söz konusu işlemin gerçekte mirastan mal kaçırmak için yapıldığını iddia ederek muris muvazaası nedeniyle dava açabilir.

Yargıtay içtihatlarına göre, murisin mirasçılarından mal kaçırma amacıyla yaptığı muvazaalı (danışıklı) işlemler geçersizdir. Mahkeme, muvazaanın varlığı ispatlanırsa tapu kaydını iptal edip malı terekeye iade eder. Böylece mal, mirasbırakanın malı olarak mirasçılar arasında tekrar paylaşılır. Bu davada zamanaşımı yoktur; mirasçılar uzun süre sonra bile bu iddiayla dava açabilirler. Delil olarak işlemin bedelsiz yapıldığı, mirasbırakanın asıl niyeti vs. araştırılır.

Soru: Eşimin ilk evliliğinden olan çocuğu mirasımdan pay alır mı?

Cevap: Üvey çocuklar, kan bağı olmadığından birbirlerinin yasal mirasçısı değildir. Sizin vefatınız halinde eşinizin önceki evliliğinden olan çocuğu size kan hısımlığı olmadığı için mirasçı olmaz. Ancak eşiniz sağ ise, mirasınız eşinize ve varsa sizin kanuni mirasçılarınıza gider; eşiniz pay aldıktan sonra ileride eşiniz vefat ettiğinde o üvey çocuk eşinizin mirasçısı olabilir. Bu dolaylı bir geçiştir (önce eşe, sonra ondan çocuğa). Eğer o üvey çocuğa doğrudan mal bırakmak istiyorsanız, vasiyetname yapmanız gerekir. Özetle, üvey evlatlar kendi üvey anne/babalarının mirasçısı değillerdir, arada evlatlık bağı kurulmadıkça kanunen pay alamazlar.

Soru: Evlatlık mirastan pay alır mı?

Cevap: Evet, evlatlık edinilen kişi, evlat edinenin öz çocuğu gibi mirasçısı olur. Evlatlığın ve onun altsoyunun, evlat edinenin mirasındaki hakları tıpkı biyolojik çocuk gibidir (saklı pay dahil). Evlatlık ayrıca kendi biyolojik anne ve babasının mirasçısı olma hakkını da korur . Yani evlatlık çift yönlü mirasçıdır: Hem kendisini evlat edinenin mirasına hem de gerçek anne-babasının mirasına ortak olabilir . Ancak evlat edinen, evlatlığın mirasçısı olamaz (yani evlatlık öldüğünde, evlat edinen anne-baba evlatlığın mirasına ortak değildir) .

Bu tek taraflı mirasçılık prensibidir. Özetle sizin evlat edindiğiniz bir çocuk, mirasınızdan öz çocuk gibi pay alacaktır. Evlatlığın saklı pay hakkı da vardır. Evlatlığın biyolojik ailesiyle miras ilişkisi devam ettiği için, evlatlık hem biyolojik ailesinden hem evlat edinen ailesinden miras hakkına sahip ender konumdadır.

Soru: Vasiyetname düzenlemek için avukat şart mı? Notere gitmek yeterli mi?

Cevap: Vasiyetname düzenlemek için avukat bulundurmak yasal bir zorunluluk değil, tercihtir. Resmi vasiyetname yapmak isterseniz notere gitmeniz (veya sulh hakimine başvurmanız) gerekir; noter, iki tanık eşliğinde vasiyetnamenizi düzenler. Bu işlemde avukatınız yanınızda olup süreçte danışmanlık yapabilir ancak bu zorunlu değildir.

El yazılı vasiyetnamenizi kendiniz de hazırlayabilirsiniz; burada da avukat tutmak mecburi değil fakat içeriğin hukuka uygun olmasını sağlamak için avukat desteği faydalıdır. Bir avukat, vasiyetnamenin saklı payları ihlal edip etmediğini, ileride iptal riskini azaltmak için gerekli ifadeleri içerip içermediğini kontrol edebilir. Noter ise hukuk danışmanı değildir; sadece şekil şartlarını sağlar. Dolayısıyla, vasiyetname hazırlarken avukat tutmak şart olmasa da, vasiyetin sağlıklı olması ve mirasçılar arasında gelecekte problem çıkmaması için avukatın hukuki rehberliği önemlidir.

Soru: Ölmeden önce mal varlığımı nasıl paylaştırabilirim?

Cevap: Malvarlığınızı ölmeden evvel paylaştırmak için birkaç yöntem vardır:

  • Vasiyetname yaparak, ölümünüzden sonra mal varlığınızın kimlere nasıl geçeceğini belirleyebilirsiniz. Bu, ölümünüze kadar malvarlığınızı kontrol etmeye devam etmenizi sağlar.
  • Miras sözleşmesi yaparak (örneğin çocuklarınızla anlaşarak) mirasınızı planlayabilirsiniz. Özellikle mirastan feragat sözleşmesiyle bazı mirasçılarınızı belirli menfaatler karşılığı mirastan feragat ettirebilir, böylece diğerlerine daha fazla pay kalmasını sağlayabilirsiniz.
  • Sağlığınızda mal devri yapabilirsiniz: Mallarınızı çocuklarınıza veya istediğiniz kişilere şimdi devredersiniz. Ancak bu devri yaparken ileride saklı pay sorunları çıkmaması için dikkat etmek lazım; örneğin bir çocuğa evinizi satmış gibi devredip bedelini almazsanız, bu diğer çocuklar tarafından muris muvazaası sayılabilir. Bu nedenle genellikle denkleştirme taleplerini göz önüne alarak devrin yapılması önerilir.
  • Bağış yapabilirsiniz: Bazı malınızı hayattayken bir hayır kurumuna veya 3. kişilere bağışlayabilirsiniz. Fakat yine saklı payı olan mirasçılar ileride bunu tenkise tabi tutabilir. Her halükarda, ölmeden önce mal paylaşımı yapmak istiyorsanız, bir miras avukatına danışıp yasal sınırları öğrenmek önemlidir. Aksi takdirde iyi niyetle yaptığınız işlemler, ölümünüzden sonra geçersiz kılınabilir veya tartışma yaratabilir.

Soru: Miras kalan bir gayrimenkul satılmadan bölüşülebilir mi?

Cevap: Miras kalan bir gayrimenkul (ev, arsa vb.), mirasçılar aralarında anlaşırsa satılmadan aynen taksim edilebilir. Örneğin mirasçılar anlaşarak, taşınmazın tapuda hisselendirilmesini (paylı mülkiyet) kabul edebilir veya kullanım şeklini aralarında protokolle belirleyebilirler.

Ancak çoğu zaman bir evin fiilen bölünmesi mümkün olmadığından, mirasçılardan biri diğerlerinin payını satın alır veya mirasçılar birlikte evi bir üçüncü kişiye satıp parasını paylaşırlar. Anlaşma olmazsa ve mal bölünemeyecek nitelikteyse, mahkeme ortaklığın giderilmesi yoluyla genellikle satış kararı verir. Yani mal açık artırmada satılır, elde edilen para mirasçılara payları oranında dağıtılır. Mirasçılardan birinin öncelikle alım hakkı yoktur ama isterse o da ihaleye girip evi satın alabilir. Kısacası, gayrimenkulün aynen (satılmadan) paylaşılması ancak tüm mirasçıların tam uzlaşmasıyla mümkündür; aksi halde satış gündeme gelir.

Soru: “Ölünceye kadar bakma sözleşmesi” mirasta ne anlama gelir?

Cevap: Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bir tür miras sözleşmesidir. Bu sözleşmede bir taraf (bakım alacaklısı, yani bakıma muhtaç olan, genellikle yaşlı kişi) malvarlığının tamamını veya bir kısmını diğer tarafa (bakım borçlusu, bakacak kişi) bırakmayı taahhüt eder; karşılığında bakım borçlusu da bakım alacaklısına ölünceye dek bakıp gözetmeyi yüklenir. Genelde yaşlı veya çocuksuz kişiler, kendilerine bakan bir kimseye miraslarını bırakmak için bu yola başvururlar. Bu sözleşme resmi vasiyetname şeklinde yapılmak zorundadır. Ölüm gerçekleşince bakım borçlusu mirasçı olur veya sözleşmede belirlenen mal ona geçer.

Bu sözleşmenin avantajı, mirasbırakanın bakımı sağlanırken mirasın da planlanmasıdır. Dezavantajı ise saklı pay sahiplerinin tenkis talep edebilmesidir; eğer bakım borçlusu saklı payları zedeleyecek derecede mal almışsa, aşan kısmı iade etmek durumunda kalabilir. Yine de Yargıtay genelde, ölünceye kadar bakma sözleşmelerini ivazlı (karşılıklı edimli) işlem saydığından, tenkiste bazı farklı yaklaşımlar olabilmektedir. Bu tür sözleşmeler de miras hukukunda uzmanlık gerektiren anlaşmalardır ve doğru formüle edilmesi önemlidir.

Sonuç ve Anahtar Kavramlar

Miras hukuku, herkesin yaşamında bir şekilde karşılaşabileceği, teknik detayları kadar insani yönleri de güçlü olan bir hukuk alanıdır. Bu kapsamlı rehberde miras avukatı, miras hukuku, miras paylaşımı, vasiyetname, miras sözleşmesi, saklı pay, mirasın reddi ve muris muvazaası gibi anahtar kavramlar derinlemesine ele alınmıştır. Türk Medeni Kanunu’nun ilgili hükümleri ve Yargıtay içtihatları ışığında, mirasçıların hakları ile miras bırakanın tasarruf özgürlüğü arasındaki denge açıklanmıştır. Özellikle İstanbul miras avukatı arayışında olanlar için, bölgesel örneklerle bu alandaki uygulamalara değinilmiş; Avukat Bilal Alyar’ın deneyimleri üzerinden miras uyuşmazlıklarına profesyonel yaklaşımın önemi vurgulanmıştır.

Unutulmamalıdır ki, miras avukatı, miras planlamasından terekenin tespitine, mirasçılık belgesinin alınmasından miras davalarının takibine kadar her aşamada değerli bir destek sunar. Miras hukukundaki saklı paylı mirasçı, zorunlu mirasçı, tenkis davası, mirastan feragat ve ortaklığın giderilmesi gibi konular, uzmanlık gerektirir ve bu uzmanlık doğru uygulandığında miras süreci hızlı, adil ve sorunsuz şekilde tamamlanabilir.

Bu makalede yer alan bilgiler ve sıkça sorulan sorular bölümü, miras hukuku 2025 itibarıyla güncel mevzuat ve içtihatlar çerçevesinde hazırlanmıştır. Miras avukatı ve miras hukuku konularında İstanbul ve Marmara Bölgesi’nde hukuki desteğe ihtiyaç duyanlar, burada aktarılan temel bilgiler ışığında bilinçlenerek haklarını koruma yolunda önemli bir adım atmış olacaklardır.

Miras avukatı – miras hukuku – miras paylaşımı – vasiyetname – saklı pay – miras davası – miras sözleşmesi – reddi miras – İstanbul miras avukatı – mirasçılık belgesi – mirasçı – tereke – miras anlaşmazlığı – tenkis davası – muris muvazaası – mirastan feragat – ölüme bağlı tasarruf – miras vergisi – uluslararası miras hukuku – Bilal Alyar. https://www.adalet.gov.tr/ https://www.anayasa.gov.tr/tr/anasayfa/ istanbul boşanma avukatı Hakkımızda İras avukati Çorum – İzmir miras avukatı – mersin miras avukatı – ürkiyenin en İyi miras avukatı – avukatı Ücretleri miras – miras davasında avukat – mirastan mal kaçırma

miras avukatı
miras avukatı ofisi

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top